müzik - hâl / Ece Dorsay

 

- Sevgili Ece ikinci albümün ‘’Kırmızı Karanlık’’ henüz yayınlanmamıştı ki kapını çalmıştım. ‘’Kum Saati’’nin hala bıraktığı izler vardı ve konuşalım istemiştim ki sen yeni albüm müjdesini vermiştin, sonra bir daha bir araya gelemedik. O gün bugündür, bol bol konuşalım istiyorum şimdi hepsini :) Öncelikle her şey şarkılarını internet ortamında paylaşman ile başladı ki bunu peşinden bir demo takip etti ve derken müzik yarışmalarında gördük seni, o süreci özetlemeni isteyelim mi hemen söyleşinin başında?

- Elbette. 1996 senesinde yani henüz lise yıllarımda aileme bir elektro gitar aldırmıştım. Daha evvel abimin klasik gitarıyla akorları öğrenmiştim. Kendi imkanlarımla bir demo kaydettim, içinde Güneş ve sen ile başka bir şarkım vardı yıl 1997. Birkaç plak şirketinin kapısını çaldım ama kapılar açılmadı. Güvenimi asla yitirmedim ve Roxy’e ikinci kez katıldım, 2000 yılında finale kaldım. Manhattan Ice Dream adlı bir yarışmada da finale kalıp 2000 senedinda H2000 festivali’nde sahne aldım. 2000 yılı bana uğurlu geldi. Mp3.com adlı (myspace’in ilk hali gibi bir site) müzik sitesinde demolarımı paylaştım ve listelerde yükseldim. Milliyet gazetesi benimle röportaja geldi ve oradan Universal Müzik beni keşfetti. İlk profesyonel demo kaydımı Yavuz Çetin ile yaptım. Tutkuların Peşinde aldı demom, karma bir albümde yayınlandı. Guitarist adlı İngiliz dergisinde de “What The Hell is Goin On” adlı demom yayınlandı. İnterneti müzikal başarım için kullanabilen ilk Türk müzisyeniyim desem yerinde olur.

- Derken bu başarılar ilk albüm ‘’Kum Saati’’ne doğru yol aldı ama zaman bir hayli hareketli geçti aslında öyle değil mi? Bu albüm için önemli müzisyenlerden destek aldın ve yayınlanır yayınlanmaz da etkisini gösterdi bu başarın. Bugün ‘’Kum Saati’’ albümü hala lezzetini koruyorsa bunun sırrı ne olabilir peki?

- 2001 senesinde Kum Saati, Nezih Ünen ve Artun Sürmeli prodüktörlüğünde kaydedildi. Çok profesyonel bir ekip çalıştı. Zor ama eğitici zamanlar oldu benim için.  Şarkı sözlerime dönüp baktığımda çoğunun hala eskimediğini hatta demlendiğini görüyorum. Özellikle “Kum Saati” ve “ Her Günün Sonunda” adlı bestelerimin sözleri yukardan bir yerlerden ruhuma güneş gibi doğuverdi. Halen de yaşadığım duyguları anlatıyor o şarkılar.  Klasik bir söz olacak ama çok inanarak yaptım müziğimi ve beraber çalıştığım ekiple özellikle Artun Sürmeli’yle, çok sağlam bir iletişim kurdum. Müzikal olarak istediklerimi de anlatmaya çalıştım ve onlardan da prozodi konusunda sıkı bir eğitim aldım. Stüdyoda büyük gerginliklerle ve karakterimi erken yaşta olgunlaştırarak ortaya çıktı bu albüm.

- Müziğe ara vermedin ki senin hep özel bir sevgin olmaya devam etti, zaman zaman çeşitli mekanlarda sahne de aldın ama ikinci bir albüm için biraz beklettin dinleyicileri? Peki ne oldu da bu kadar zaman geçti, ‘’Kırmızı Karanlık’’ bu süreçte ne kadar hazırdı bir ikinci albüm olmaya, bu albüme nasıl hazırlandın?

- Aslında 2004 senesinde 12 şarkıdan oluşan bir demo yapmıştım evde gitaristimle. Ancak o demoyu çıkartmak mümkün olamadı. O sırada araya Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Edebiyatı eğitimim ve Londra’daki bas gitar eğitimim girdi. Mezun olunca, kendi imkanlarımla ikinci albümü kaydetmeye karar verdim. 2004 yılındaki demoları rafa kaldırdım çünkü ruhumda yaşadığım evrim ve devrimlerle çok daha cesur şarkılar besteledim. 2008 yılında Kırmızı Karanlık’ı kaydettim ve prodüktörlüğü de üstlendim. Düşük bütçeye iyi bir iş yapmak, çok büyük emek istedi. Sonuç güzel oldu ama epey saç beyazlattım. 2010 senesinde Kırmızı Karanlık albümü nihayet DMC etiketiyle basıldı.

 

 

- Geçen sene yayınlanmış olmasına rağmen kuşkusuz bundan on sene sonra da biz bu albümü keyifle dinleyeceğiz ama bazı enteresan durumlar da olmuyor değil ki bu sırf senin karşılaştığın bir durum değil, ne yazık ki birçok değerli müzisyenimizin albümü tarihi yeni de olsa raflarda yerini bir süre sonra kaybediyor.  Bunun sebebi ne Ece oysa sen gerçekten iyi bir firmanın etiketi ile yayınladın bu albümü, çok ama çok kişiye ulaşmayı hak ediyordu.

- Ne yazık ki böyle bir şanssızlığım var ya da sistem böyle kötü işliyor. İlk albüm, Universal’in kapanmasıyla raflardan kayboldu. Bu albüm ise aslında tükendi ki bu çok iyi haber ama tekrar basılmadı. Şirketlerin böyle hatalarına içerliyorum. Hata mı yoksa umursamazlık mı bilemiyorum. ‘’Mor Rüya’’ adlı bir de şiir kitabım var. Yayınevi kapandı ama halen internetten siparişi verilebiliyormuş.

- Sosyal platformlarda aktif olarak dinleyicilerinle buluşuyorsun. Yakın tarihlerde seni canlı performanslarınla da izledik çeşitli etkinlikler kapsamında. Sahnede tek başına olmayı seviyorsun Ece ve böyle çok mutlusun da öyle değil mi? Bu yıl adına nasıl gözlemlerde bulundun adına, nasıl buluşmalar oldu gerek senin gerek dinleyicilerin adına ki parantez açmak istiyorum seni daha çok dinlemek istiyoruz.

- Sahne benim er meydanım ve bulunmayı en çok sevdiğim yer. Sahne, her şeyim… Çoğu dinleyicim ve müzik yazarları, sahnede, albümleri de aştığımı söylüyorlar ki bu beni onore ediyor. Sahnede, sesimin tüm renklerini ve duygulanımlarımı aktarabiliyorum. Albümde tam böyle olamıyor çünkü 70’lerin analog kayıtları yok artık ve dijital platformda, bir çok nüans kayboluyor, traşlanıyor. Kompresör gibi efektler, “canlılık” hissini bozuyor ama kayıtta da ne yazık ki bu efektleri kullanıyorlar. 96 yılından beri birçok grup kurdum ama ne yazık ki ülkemizde grubu (hele de solo sanatçıysanız) birlikte tutmak çok zor. Önce mecburiyetten tek devam ettim ama sonra baktım ki ufkum inanılmaz genişliyor ve bu sayede groovebox, pedallar, bas gitar gibi enstrümanlara olan heyecanımı da yaşamış oluyorum sahnede. Ezberleri bozmak güzel.

- Biz sık sık konuşuyoruz bu durumu seninle aslında müzikte gelinen nokta, neredeyiz dinleyiciler olarak ya da müzisyenler neredeler bu şartlar altında. Biliyoruz ki her gün yeni bir albüm karşımıza çıkıyor, biliyoruz ki her şeye rağmen albüm satışları çok düşük, belirli mekanlar dışında müzisyenler mutlu ayrılamıyorlar çaldıkları mekanlardan, hazırladıkları klipler internetten öteye gidemiyor bazen vs.  Özetle karmakarışık değil mi  her şey, bir müzisyen olarak neler düşünüyorsun, yarınlar adına neler olacak burada?

- İnternet, devrimsel bir mecra ama ne yazık ki bir kaos ortamı da yarattı. İyi ile kötüyü ayırt edebilen bilinçli, sağduyulu, birikimli kitle sayıca azaldığı için internette, çer çöp ile gerçek yetenekler birbirine karışabiliyor. Herkes ama herkes işin mutfağında olmak istiyor. İnsanlar, “ben de yapabilirim” dedikleri işlere ilgi gösteriyorlar. Teknolojinin de gelişmesiyle, herkes bir kamera veya kayıt cihazı alabiliyor. Hobi olarak bakarsak, herkesin yaratıcılığa eğilme isteği hoş karşılanabilir ama gerçek sanatçı ile amatörü ayırt edecek bir sistem hala oturmadı. Zaten kapitalist düzende, ne kadar sığ işler yapıyorsanız o kadar ilgi görüyorsunuz. Karamsarlık bana göre değil ama iyimserim de diyemem ne yazık ki… Dönüp dolaşıp, sahnenin önemine geliyorum.

 

 

- Geçtiğimiz günlerde bir internet sitesinde vazgeçemediğin müzisyenlere ve şarkılara ait bir seçki okudum senden. Ben de sormadan geçmek istemiyorum ve dünden bugüne hayatının en özel müzisyenleri kimler oldu, bir kere de bizimle paylaşmanı istiyorum. Müzik yolculuğunda bir gün öyle bir durağın olsun ki orası neresi olsun mesela, en uç hayalin nedir, özellikle birlikte çalışmak istediğin biri var mı?

- Batı kaynaklı müzikten yoğun etkilenmiş biriyim ama son yıllarda Türkçe müziğin de hazinelerini keşfettim ve devam ediyorum buna. Bizim memleketten İlhan İrem,  çok ilgimi çekiyor, heyecan veriyor yaptıkları. Duruşu da çok ilgimi çekiyor. İlk çıktığından beri Gökhan Kırdar’ın işlerini ilgiyle takip ediyorum. Batıdan ise say say bitmez. Jeff Buckley, Nick Drake, Pj Harvey, Patti Smith, Marianne Faithfull, Marcus Miller, Suede, eski haliyle U2, Amy Winehouse… sonsuza kadar gider. Caz virtuözlerinden, indie rock gruplarına oradan elektronik müziğe geniş bir yelpazem var. Sevdiklerimin hepsinde gördüğüm ortak yön ise biraz muhalif ve alışılmadık olmaları. Farklı şeyler söyleyen veya isyan edenleri sevdim hep galiba… Kısacası ayrıkotu olmalı sanatçı. Bu tercih bilerek olmamalı, içten gelmeli…

- Bir iki soru müzikten kopalım ve hayatının diğer renkleri ile devam edelim. İki albüm arasında ‘’Mor Rüya’’ isimli bir de şiir kitabı yayınladın. Önümüzdeki günlerde de sürpriz bir proje içinde görüşeceğiz seninle ve şiirlerinle; demek istediğim şudur ki; Ece neler biriktirdi, neler yaşadı, nasıl bir dünyası var şiirin, kelimelerin içinde?

- Şarkı sözleri biriktirirken fark ettim ki bazıları şarkı sözü olamayacak kadar karmaşık ve alt anlamlı… Kendi içinde gene kafiyesi ve müziği olan ama daha katmanlı dizeler yazdığımı fark ettim. Sevin Okyay bana cesaret verip, bunları bastırmalısın dedi. Şair ruhlu birinin devrimci nitelikler taşıdığına inanıyorum. Allen Ginsberg ile ilgili bitirme tezimde, muhalif ve naif duruşundan bahsetmiştim. Kurulu düzenden gerçekten rahatsız olan ve aşkın bir tür anarşik baş kaldırış olduğuna inanan kişidir şair benim gözümde. Yoksa, çiçek böcek demekle şair olunmuyor ki ben de henüz çiçeği burnunda bir şairim, ustalardan öğrenecek çok şey var. Mor Rüya, ilk bakışta kadın şiirleri gibi gözükse de, bir yandan ruhunda her iki cinsiyetin özelliklerini barındıran ve hepimizin aslında birçok rengi taşıdğına inanan, hapsedildiği düzenden ve bedenden öte, dünyayı daha cinsiyetsiz algılayan bir duygulanımla yazıldı. Kategoriler ötesi bir dünya görüşü ve tutku  ile çıktı dizeler…

- BirGün gazetesinde Pazar günleri yayınlanan bir de köşen var. Yeri geldiğinde bir albüm tanıtımı yeri geldiğinde bir konser izlenimi yeri geldiğinde içinden geçen hayatın diğer renkleri ile buluşturuyorsun bizi, yine bir de blog sayfan var, oradan da takip ediyoruz seni; kocaman bir dünyan olmalı Ece?

- İç dünyam gerçekten kaotik ama zengin. Beni en mutlu eden şey, tüm bunları paylaşma ve doğru kalplere ulaşmak. Tırnaklar ile oluyor hepsi. Çok yavaş, sancılı ama hediyesinin büyük olacağına inandığım süreçler… Kendimi ifade etmeden yaşayamam orası kesin…

 

 

- Sevgili Atilla Dorsay’ın kızısın ki bilemiyorum sana belki en çok sorulan sorulardan biri budur ama ben de merak ediyorum. Kendisinin hayatımıza kattığı birçok şey oldu dünden bugüne, senin hayatına kattıkları elbette merak konum; sanatın her rengi var aile çerçeveniz içinde, aranızda nasıl bir ilişkin var baba - kız olmanın ötesinde?

- Babamla birbirimizi çok eleştiririz ama bunun iyi bir şey olduğunu düşünüyorum. Birbirinden farklı dünya görüşlerimiz oluştu zamanla. Babamın birikimi; özellikle sinema tarihi bilgisi e çok yönlülüğü elbette beni de etkilemiştir. Fakat ne babam ne ben, birbirimizi övmeyi sevmeyiz hatta kendi ayaklarım üzerinde durmayı her daim tercih etmişimdir. Böyle bir soyadını taşımak ve kendini var etmek önceleri çok sancılıydı, zamanla rahatladım. Evdeki ortam, bolca müzik ve film arşivi elbette kulaklarımı ve ruhumu caz ve türevleri ile doldurdu ta çocuk yaştan itibaren… Yeşilçam’ın içindeki insanlar aile dostumuz ve tüm bunlar değerli şeyler kattı bana. Belki yaşım ilerledikçe, daha fazla fark ediyorum bu ortamın bana kattıklarını…

- Birkaç cümle ile müzisyen olmayı nasıl tanımlarsın; iyi bir müzisyen olmanın nasıl kriterleri vardır?

- Bunun asla matematiksel kuralları yok ama benim en önem verdiğim şeyler : Samimiyet, müzik tutkusu, düzenle veya hayatla bir derdi olmak, enstrümanları sevmek (sırf şarkıcı bile olsanız bence etrafınızda çalınan enstrümanları biraz merak edip kurcalamalısınız, saç / baş yaptırmaktan daha anlamlı olur.) Bunlara yürekten inanıyorum. Unutmadan: Sahneyi sevmek canlı çalmayı ya da söylemeyi sevmek anlamında. Tabii, tevazu ve sabır gibi olgun tavırlar da gerekiyor.

- Ece bundan sonrasında neler olacak, önümüzdeki günler adına planladıkların nelerdir peki?

- Konserlere kesinlikle devam edilecek, yeni besteler ve cover/yorumlar ele alınacak. Belki bir sürpriz olabilir yan projelerimle ilgili ama kesinleşmeden söylemek istemiyorum aslında. Birgün’e yazmaya devam. Yeni bir şiir kitabı da eninde sonunda gelecektir.

- Bu keyifli söyleşi için çok teşekkürler. Daha nice albüm görüşmek üzere :)

- Ben çok teşekkür ederim bu derin ve manalı soruların için sevgili Kadri….

 

Ece Dorsay - Kırmızı Karanlık 

Ece Dorsay - Sessiz Gemi (Live)

 

Ece Dorsay Web Sitesi

Söyleşi : Kadri Karahan / Eylül 2011