müzik - hâl / Ece Ülker

ÖZEL

 

 

‘’Önce Şubat Bitti’’ ve derken aradan yıllar yıllar geçti bir başka Şubat daha geldi. Bu kez ‘’İnce Çizgilerde’’ bir zamandı ve yine hüzün bir başka hüzün, huzur bir başka huzur yolunda devam ederken sahiden bir ses de hani çok özlenmişti.

Hani doğru zaman vardır ya her şey için o zaman daha yerini daha anlamını bulur bir tat; buna inandığımdan bu söyleşi için geç kaldığıma kızamıyordum açıkçası, tam da bugündü belki sırası hem şarkılar adına biraz demlenmiş de olacaktı ruh ve susmak nedir biraz daha unutulacaktı böyle. Öyle de oldu. Çiçekler açtırdı bu şarkılar ruhumda diye yazdım kendisine, bütün bir yaz dinledim ve güneşler biriktirdim dedim bir kışa ve en naif yanından içten bir yanıtla teşekkür etti, seve seve söyleşi teklifimi kabul etti Ece Ülker. Bir akşamüstü kalabalığın içinde kahvesini yudumlayan iki eski dostun buluşması gibi oldu bu buluşma. O şarkılar böylesi tanıştırmıştı bizi hiç yabancı değildik bu karşılaşmada.

 

 

Kayıtı bir yana bıraktık ilk önce; düne döndük ve o eski heyecanlar ile bir kere daha kalplerin çarpışına tanık olduk. Ben kendisini sahnede daha önce hiç dinleme şansını bulamamıştım mesela; o atmosferi soludum anlattıkları ile. İlk albümünün bugün bile beni ve benim gibi dinleyicileri nasıl heyecanlandırdığını konuştuk. Vedat Sakman’dan Hümeyra’ya, ortak dostlardan şarkılarına kimlerin eşlik ettiğini sıraladık ardı ardına hayata. Daha sonra bugüne bir özet aktı sohbet. Yeni albümü ‘’İnce Çizgilerde’’nin kapağından tutunda en ince ayrıntısına renklere büründük sonra sayfa sayfa, nota nota.

Ece Ülker, başarılı bir müzisyen, aynı zamanda bir doktor, aynı zamanda bir anne, evet o içimizden biri hiç uzağımız değil en başta. Müzik onun büyük bir aşkı, şarkıları bir başka dünyası ve onları sadece bugün dinlemeyeceğimiz yanı bu işin belki de en önemli kuralı. Ben ilk albümünü, o ilk şarkılarını bugün hâlâ nasıl yaşıyorsam bu şarkıları da yarın öyle yaşayacağım. Dileğim bu sesin daha çok kalbi titretmesi çünkü eminim ki bir yerlerde bir biz hep var ve ilacımız bu şarkılar, uzanmamız düşlere öyle eşlik etmemiz, bir yerde besinimiz bu sözler. ‘’Asla uzağında olmayalım’’ hânemizde evet bir Ece Ülker.

- Sekiz yıllık bir aradan sonra ikinci albümünüzü yayınladınız. ‘’İnce Çizgilerde’’ isimli bu çalışmanıza gelmeden önce en başa dönmemiz gerekirse müzikle ilk tanışmanızı ve bu anlamda aldığınız eğitimi dinleyerek başlayabilir miyiz sohbetimize?

- Müzik ilkokuldan beri en iyi arkadaşım. Her çocuk gibi mandolin çalarak notaları tanıdım. Sonra tuşlu çalgılar geldi benim için; melodika, akordeon ve sonunda piyano…  Ortaokul ve lise yıllarında İzmir Amerikan Lisesi’nde okurken, tıp fakültesi yıllarında da İstanbul Cerrahpaşa Tıp fakültesi öğrencisiyken klasik piyano   eğitimim özel olarak devam etti. Bunun yanısıra ortaokulda değerli Halk Müziği sanatçısı ve koro şefi Sn. Toygun Dikmen’den 2 yıl  Türk Halk Müziği üzerine ses eğitimi aldım.  Kuzey Galler’de 2 kez Eistodd Uluslarası Müzik Yarışması ‘nda Türk halk Müziği dalında Türkiye ‘yi temsil ettim. Bu yarışma 16 yaşından küçükler yarışmasıydı ve çocukluk yıllarımın sonlarına denk gelir. Sonra bambaşka bir yol…

Fakültede Timur Selçuk ‘un dersanesinde şan, solfej,ve piyano dersleri aldım. Daha sonra ünlü soprano Belkıs Aran ‘la şan eğitimi ve Akademi İstanbul ‘da geçen birkaç yıl … Tıp fakültesi öğrencilerinden oluşan üniversite orkestrası ile dinletiler, Melih Kibar ‘la reklam müziği çalışmaları ve Eurovizyon, Beyaz Güvercin, Altın Anten gibi beste yarışmaları… Hepsi kocaman bir eğitimdi aslında ,tecrübe idi.

- Müzik hayatınızda bu kadar özel bir yer tutarken siz bir de tıp eğitimi aldınız ve hâlen de hekim olarak mesleğinizi devam ettiriyorsunuz. Öncelikle birbirinden bağımsız ve bir o kadar da zor iki meslek: Doktorluk ve müzisyenlik. Birlikte zor değil mi? Yine bu iki mesleği bir arada yürütmenin artıları - eksiler neler, dokunuşları nasıl oluyor birbirine?

- Çok zor. Birbirini bazen kıskanan, bazen de sorunsuz beraber oynayan iki kardeş gibiydiler hep… Ve ben de iki çocuk annesi gibi ikisinden de hiç vazgeçmedim. Ruhumun bu iki farklı yanı birbirini besledi; tıp okumak hayata bakışımı genişletti,  içgörümü arttırdı.  Kendimi şarkı yaparak ifade etmeye de zaten bu yıllarda başladım ve alıştım. Fakat ciddi bir problemim zamandı; istediğim her şeye yetişemiyordum. Çoğu zaman bölünmüşlük duygusu içinde zamana ve şartlara karşı yarıştım.

- İlk profesyonel çalışmanızı 90’lı yılların ortalarında Defne Samyeli’nin albümünde dinledik. Ardından Zuhal Olcay’ın bir albümünde bir besteniz yer aldı. Ve çok ayrı dinlemeye hâlâ devam ederim, ‘’Aşk Zamanı’’ isimli bir çalışmanız ile ‘’Dokuzda Dokuz’’ isimli karma bir albümde yer aldınız. O yıllarda nasıl bir heyecandı bu çalışmalar sizde?

- Hepsi müthiş birer heyecandı! Melih Kibar; Defne‘nin albümüne, Vedat Sakman ise Zuhal Olcay’ın albümlerine müzik direktörü olarak imza atmış isimler ve ben bu iki isimle olan yakınlığımdan  dolayı  (Melih Kibar ‘la akrabalık bağım da vardır) bir şekilde bu çalışmanın içinde buldum kendimi. Keyifliydi, değişikti. Ben büyüyordum ve benden başkaları şarkılarımı söylüyordu… ‘’Dokuzda Dokuz’’ ise ilk single çalışmam. Benim gibi 8 amatör müzisyenin biraraya geldiği ve Türkiye ‘de ilk kez denenen bir karma albüm: 9 ses ve tarz. Herkes yolun başındaydı o dönem, sonra kimi devam etti, kimi bıraktı; dağıldık. Ben hep mücadele ettim.

- İlk albümünüz Vedat Sakman’ın prodüktörlüğünde yayınlandı. 2002’de yayınladığınız ‘’Önce Şubat Bitti’’ inanın bugün bile ayrı bir keyifle dinleniyor. Sizin için bir ilk albümdü ve neler hissettirdi, yaşattı o dönem size? Ve o günden bugüne neden ara verildi bugüne; biraz fazla bekletmediniz mi sevenlerinizi?

- Bu, müzikal yolumda çok önemli bir dönemeçti. Artık kendi şarkılarımı sunmaya  sıra gelmişti. Vedat Sakman gibi bir  dev isim yanımdaydı, önümde örnekti aynı zamanda. Tek tek şarkılar belirlendi, işlendi ,aylarca hazırlığı sürdü… Kayıtlar için Ankara ‘ya gittik ve orda çalıştık.  Ben artık yıllarca hayalini kurduğum ilk solo albümümle bir başka döneme adım atmıştım.  Harika yıllardı… Fakat zordu da kabul görmek… Benimki hep bir savaştı ; deli olmak gerek bu kadar mücadele için! Deliydim de o zaman … İkinci albüm mü? Daha  değişti tabii ortam,  her şey giderek daha zorlaştı. Popüler çizginin dışında yer almayı tercih ettiğinizde yanınızdakilerin sayısı da, imkanlar da, buna paralel olarak gücünüz ve motivasyonunuz da azalıyor. Benden bu kadar…

- Şimdi yeni albüme dönmemiz gerekirse OSSİ Müzik’ten yayınlandı ‘’İnce Çizgilerde’’. Albümde bir söz hariç tüm çalışmalar sizin imzanızı taşıyor. Kimlerin desteğini aldınız bu albümde, hangi müzisyenlerle çalıştınız ve ne kadar bir stüdyo süreci yaşadınız?

- Can Kesmez bu albümdeki en büyük desteğimdi, albümün müzik direktörlüğünü üstlendi. Onun seçimleri ve yönlendirmeleri doğrultusunda 3 ayrı müzik adamı düzenledi şarkıları; Osman İşmen, Emre Bayar ve Yıldıray Gürgen. Kayıtlar hayatımın çok önemli başka bir dilimiyle, hamileliğimle çakıştı ve ben tüm hayatım boyunca olduğu gibi karmakarışık duyguları bir arada yaşadım. Mikrofon karşısında gece yarısı şarkı söylerken oğlumun tekmelerini hissediyordum. İlk adımdan sonuna dek 2 yıllık bir süreçtir bu. Tabii kayıtların tamamlanması ile albümün piyasaya çıkması arasında da zaman geçti ; ben artık anneydim aynı zamanda !!!

- Adıma ben sizinle yeniden karşılaştığım için çok mutluyum. Ya yıllar sonra bu buluşmayı bekleyen diğer dinleyicileriniz? Bu albüm için olsun bugüne kadar sizi takip eden diğer dinleyicileriniz, dostlarınız için; nasıl yorumlar aldınız ‘’İnce Çizgilerde’’ adına. Bir daha bizleri bu kadar bekletmemenizi tüm samimiyetimle diliyorum ayrıca :)…

- ‘’Önce  Şubat Bitti’’yi çok içselleştirerek dinleyenler ‘’İnce Çizgilerde’‘yi yadırgadılar biraz. '‘İnce Çizgilerde'’ daha dinamik bir çalışma. Bir kısım da bu albümü daha kendilerine yakın buldu;  ilk albümün mesafeli ve soğuk olduğunu düşünenler. Beğenen, beğenmeyen, anlamayan, çok sahiplenen, eleştiren … Hepsi oldu,her iki albümde de.

- Söz yazıyor ve beste yapıyorsunuz; herhangi bir kaygınız yok. Tüm bunları insanlarla paylaşırken Türkçe konusunda özellikle seçici davrandığınızı da görebiliyoruz; hele ki bu durum son yıllarda ciddi ciddi görmezden gelinirken. Yine beraberinde popüler olmadan, öne çıkmadan bu işi devam ettiriyorsunuz? Bu nasıl bir inceliktir peki, beraberinde nasıl bir güçlülüktür?

- Doğru Türkçe konuşmak ve kullanmak çok hassas davrandığım bir konu gerçekten. Şarkı sözlerindeki yanlışlar beni çıldırtıyor; söz yazarından albümün prodüktörüne, aranjörüne kadar herkesi suçluyorum bu yanlışlarda.  Bir albüm biz dinleyene kadar yüz kez elden geçiyor. Bir kişi mi düzeltme ihtiyacı hissetmiyor yanlış sözleri diye düşünüyorum. İncelik dediğiniz hayatın içinde  bir çok  konuda bu hassasiyetle durmak belki…

- İlk albümünüzden sonra bir söyleşide ‘’ikinci albümde bir öykü olacak, onu taşıyan taşıyacak, isteyen ulaşacak’’ demişsiniz. ‘’Eğri Çınar Sokak’’ isimli bir şarkı ile açılıyor bu yeni albüm ve ben kendimi bildim bileli şehrin bir başka yeri, bir başka ‘’Çınar Sokak’’ sakiniyim, adıma bu örnek başta bu şarkıların tam da içindeyim. Müzikle duyguları paylaşmak, hisleri hislere ortak etmek nasıl bir duygu sizde, nasıl bir çığlık olmak kalplerde böyle?

- Çok samimi yazdım şimdiye kadar. Çığlıklar attım, ümit ettim, yalnız kaldım, başardım ya da yanıldım… Anlatmaya çalıştım. Beni anlayanlar oldu, ne güzel. Başkalarının yazdıkları benim kalbimde yıllardır nasıl çığlık oluyorsa öyle…  Çok güzel, çok…

- Müzik dünyasında hız hiç kesilmiyor. Ardı ardına yayınlanan albümler ve var olanların yanına her geçen gün eklenen başka başka isimler, tarzlar ya da alternatifler… Siz ne kadar takip edebiliyorsunuz bu hareketliliği ve nasıl değerlendiriyorsunuz günümüz piyasasındaki bu çeşitliliği? Beraberinde sizin dünden bugüne özellikle dinlemekten keyif aldığınız müzisyenler kimler?

- Ben artık takip etmekte zorlanıyorum. Tabii ki hala albüm satın alıyorum internetten dinlemek yerine. Hız gerçekten fecii ve tabii bu bütün anlayışı etkiliyor.  Daha 2. albümüm çıkalı bir ay olmuştu, bana 3. albümü sordular. Bunlar yıllar alıyor. Kolay tüketilsin istemiyorum. Alamadığım, bulamadığım çalışmalar için inanın vicdan azabı çekiyorum. İyi bir takipçi olmak için bunu başlı başına bir yaşam biçimi haline getirmek gerekiyor,sizin yaptığınız gibi.

- Ya sahneler? Bir dönem uzun soluklu buluşmalarınız oldu dinleyici ile bu anlamda da. Önümüzdeki günler adına böyle bir çalışma olabilir mi yeniden? Ya diğer albümler? Başta olduğu gibi başka sanatçı dostlarınızdan da şarkılarınızı dinlemek mümkün olabilir mi yeniden?

- Sahne yorucu bir platform. Fakat tadı da başka. 7 yıl boyunca sürekli değişik mekanlarda buluşmalar yaşadım. Tam istediğim şeyi yaptım ve piyano başında şarkılar söyledim. Zaten hep çizmek,göstermek istediğim bir tablo vardı kendi adıma; şarkı yazan ve piyano çalarak şarkılarını söyleyen bir kadın. Devam etsin istiyorum, özledim de. Dinletiler olacak galiba. Şarkılarımı paylaşmak deyince, kafamda hep bazı isimler oldu, neden olmasın? Hümeyra hala bunlardan biridir örneğin.

- Ve son olarak müziğin sesini kısmamız gerekirse kalan vakitler içinde nasıl bir portre var karşımızda? Hayatın başka hangi tatlarını seviyorsunuz, sizi mutlu eden diğer paylaşımları nelerdir mesela? Sanatın diğer dalları ile nasıl bir ilişki içindesiniz peki?

- 2 yaşında bir oğlum ve mesai saati içinde yaptığım bir mesleğim var, fazla zaman kalmıyor geriye. Eee ben de anne olma durumunu yaşıyorum şu anda. Onunla keşfediyorum, öğreniyorum. Bir insan yetiştirmek ne zormuş!! Ona anlatacak ne çok şey var sevdiğim; okumayı, dinlemeyi, izlemeyi severim, o da sevsin istiyorum. Düzenli spor yapardım, tiyatroya gider, şiir okurdum bol bol. Dediğim sebeplerden yapamıyorum şimdilik, zamanım ciddi ciddi parklarda geçiyor. Şikayetçi değilim, dedim ya şimdi sıra bunda. Sonra kaldığım yerden oğlumla devam edeceğiz.

- Ben yeniden müziğiniz ile buluşmaktan, sizinle tanışmaktan ve bu söyleşiyi gerçekleştirmekten çok mutlu oldum. Nicesinde daha görüşebilmeyi dilerim ve çok teşekkür ederim.

 

Söz - Müzik: Ece Ülker



 

Söyleşi : Kadri Karahan / Ekim 2009