Bir Şair ... Bir Dünya ... / Emre Kalcı

 

- Uzun zamandır merakla beklediğim ‘'Sessiz Düet, Silahsız Düello'' isimli kitabınla buluşmanın mutluluğu içindeyim Emre. Üç yıl aradan sonra yayınladığın bu üçüncü kitabın; peki bu esnada neler yaptın yazmaktan vazgeçmediğini biliyorum ama neden bizi bu kadar beklettin?

- İkinci kitabım "Alçı" gerçekten okuyucusu tarafından güzel tepkiler aldı. Bekliyordum aslında ... Samimi olanı fark edecek okuyucuların benim ne yaptığımla, ne yazdığımla ilgilenmesiydi önemli olan, istediğim de oldu. Yazarken ve okurken, okuyucusunu kendi seçen kitapları seviyorum ben. Sessiz Düet, Silahsız Düello'ya hazırlanırken bir yandan "İstanbul Plus" adlı şehir dergisinde yazarlık ve editörlük yaptım. Hiç kimsenin benim olduğunu bilmediği bir blog açarak orada yazılar yazıp, sadece edebi ilişkiler kurdum ... Bekletmek konusunda da şunu söyleyebilirim. Yazmak hakkında gelip geçici bir heves hissetmedim hiç, sadece ihtiyaç hissettim. Bu yüzden kalem hala sahici tek silahım ...

- Her iki çalışman da birçok kişinin başucu kitabı oldu Emre; kelimelerle dansında ve anlattığın aşkında hepimizin kendisini bulması çok da zor değildi. Bu iki kitabın ardında sende neler birikti ve üçüncü bir kitaba nasıl karar verildi?

- İlk kitabım bir şiir kitabıydı ... Tamamen süslemeden kağıda dökülmüş gerçek hislerdi. Bu tavrından dolayı özel bir okuyucu kitlesi oluşturdu. O şiirleri okuyanların hala ezberinde olmak, şimdi dönüp geriye baktığımda yazdığım zamandan daha anlamlı kıldı beni. Ben kendim için yazdığımı sanıyorken, şiirleri başkaları giyindi, kendine yakıştırdı ... Şiirin büyük ama samimiyetsiz olması fikri beni okuyucu olarak bile hep rahatsız etmiştir. İlk kitabın sihri sanırım bundan kaynaklandı. İkinci kitabım "Alçı" için daha büyük cümleler kurabilirim. Kendi kitabımı, kendi yastığımın altında ben de sakladım. O kadar değerliydi ki her kelimem, okuyucuya emanet ederken bile, "lütfen anlamlara iyi bakın" deme ihtiyacı hissettim. Bir yazarın kitabıyla böyle bir bağ kurup, ondan kopamaması ne kadar doğru, bilmiyorum. Ancak "Alçı" kendi tarzında önemli bir kitaptır. Sonrasında birebir cümlelerle birçok benzer şeye de rastladım. Ama herkes "Alçı"yı özenle diğerlerinden ayrı tuttu. Şiir, roman, mektup ... Kim nasıl okuduysa o kitabı, herkes o şekilde öptü kelimeleri ... Beni tüm yazdıklarım içinde en çok "Alçı" aşka ve edebiyata yaklaştırdı ... Üçüncü kitapta yine aşka değip dokunmuş, ondan yaralanmış, onun üzerine hayat kurmuş ve onunla kendini anlamlandırmış okuyucularla kuracağım güzel bir hikaye var. Bir şiirde ya da bir yazıda sarılacağımızı, söylemekten çekindiğimiz şeyleri paylaşacağımızı ve hatta herhangi bir sayfaya hiç kurumayacak, söz vermiş bir gözyaşı damlatacağımızı şimdiden hissediyorum ...

- ‘'Alç ı''nın farklı bir kitap olmasının yarattığı büyü burada da var aslında zira yine yeni bir tarzı deniyorsun ki sanırım risk almayı seviyorsun? Şiirin ve yazının düetini ya da düellosunu özeti ile bu kitabı baştan sona kendi gözün ile nasıl değerlendiriyorsun?

- Kitabı iki bölüme ayırdım. İlk bölüm "Sessiz Düet" yeni şiirlerim, ikinci bölüm "Silahsız Düello" yeni yazılarımdan oluşuyor. Aynı hislerin ve düşüncelerin şiir ve düzyazı şeklinde iki ayrı sunumu aslında. "Sessiz Düet" dedim çünkü o şiirlerdeki duygulara, kendi iç sesiyle eşlik etmek isteyecek, o satırlara çok yaklaşabileceğini düşündüğüm şiirseverler var. Sessizce mısralara katılacak, bazı cümlelerde benimle aynı anda aynı şeyleri hissedecek, dolayısıyla birlikte düet yapacağım okuyucuları kastettim bu ismi koyarken. "Silahsız Düello" için de aynı şeyleri söylemem mümkün. Yazdığım yazıları okurken cesaretle kendilerini içinde bulacakları düellolarla karşılaşacak birçok kişi. Bu kez silahları söyleyecek sözleri olacak. Aşk varken galip çıkacakları garantisini ben yazılarımla imzalıyorum ... Kitabın iki bölümü de incelikli ve aşkta söyleyecek sözü olanların yanında duracak ...

- Şiirlerin ile bu buluş ma peki ilk kitabına göre nerede? Yine bildik çizgini korurken bu kez kısa cümlelerle de bir şeyler anlatmayı tercih ettiğini gördüm şiirlerde?

- İlk şiir kitabım "Her Aşk Biraz Kendinin Katilidir"den, "Sessiz Düet, Silahsız Düello ..." ya gelene kadar şiirdeki çizgim, yazım tarzım, gelişmekle birlikte pek değişmedi. O zamanki yazdıklarım, şiir severlerin tümünü davet edemezdi okumaya, yeni bir şair olarak belki o kadar cesaret gösteremezdim ancak sessiz düete herkesin eşlik edebileceğine inanıyorum. Bu kitaptaki şiirlerin iyi olduğunu ve hepsine güvendiğimi gönül rahatlığıyla ifade edebilirim. Şiirde ilk kez bu kadar iddialıyım ... Kısa cümlelerle, uzun anlamları ifade edebilme yeteneğinin de birikimle ve okumayla ilgili olduğu bir gerçek ... Yazdıkça, anlatılan herşey kelimelere daha büyük özgürlük vadediyor ...

- Peki yeni bir kitabın hazırlığı müjdesini verebilir misin bize? Şiir yine yakınında olacak mı mesela? Yine bir şiir kitabı belki baştan sona, ne dersin?

- Yazarken birçok türü denedim. Şiir, deneme, hikaye, mektup ... "Alç ı"yı seven okuyucular için hazırladığım yeni bir kitap var, bir de özel bir çalışma daha. Ancak fazla ipucu verip tadını kaçırmak istemem. Şiir tabiki hep yakınımda, kendimi en yakın hissettiğim tür. Şiir yazmayı ve okuyucularla paylaşma hevesini hiçbir şeye değişmem. Ama farklı türlerle de okuyucuya ulaşabilmek büyük keyif gerçekten ...

- Aşka kelimeleri ve her birinin ayrı samimiyeti olan bir yazar olarak nasıl özetliyorsun içinde bu renkliliği? Yazdığın gibi bir yazında aklını kullanmayanlardan mısın orada, aşktan vazgeçmenin aşık olmaktan daha zor olduğuna inananlardan mı yoksa? Sorduğun gibi kendine pek, ‘'Aşk, sevdiğini söyleyen her kalbe aynı madalyayı takar mı?

- Aşkta ya da dostluk ilişkilerinde, genel olarak insan ilişkilerinde zekasıyla sevenleri anlamam ya da onlarla uzlaşabilmem mümkün değil. Yeni kitabımda da bahsediyorum hatta. Karşısındakini bir matematik problemi gibi düşünenler var. Şöyle seversem, böyle yapar; sevgimi şunu söyleyerek gösterirsem daha çok inanır... Söyleyecekleri sözlerin bile önce sağlamasını alıp ilişkiye öyle yaklaşanlar var. Tabi ki bu insanları hissederek davrananlarla asla aynı kefeye koyamam. Bu yüzden de aşk her sevdiğini söyleyene aynı madalyayı takmaz diyorum...

Aşktan vazgeçmekse, aşık olmaktan daha zor ... Aşık olduğun zaman hissettiğinin karşılığı tek şey ama vazgeçmek zorunda kalırsan bırakman gereken içinde kendine birçok cümle kurabilecek büyük bir hikaye ... Daha zor vazgeçmek ...

- ‘'Kelimelerle ve yazıyla kurulan ilişkinin en derin yerine bir saygı duruşudur'' diyorsun ve bu kitabı Umay Umay'a ithaf ediyorsun? Yine çok özel bir yazının da ismi kendisi tarafından veriliyor ki ‘'Ütüsü Soğuk Sayfalar'' yine kitabın en özel çalışmalarından oluyor? Neden Umay ve bu nasıl bir aşk?

- Edebiyatta bunun karşılığı büyük aşk ... O benim için hep Umay Umay'dı, çünkü gerçekti. Şimdiyse bence herkes için Umay Umay zamanı çünkü inanılacak başka birileri ya da başka birşey kalmadı. Sahiciyi erken aradığım için sanırım Umay'la da erken tanıştım. Onun yazıyla olan ilişkisi benim aşk tanımımın hep en yakınından geçti. Ha, zaman zaman bu sahiciliği başka şeylerde de aradım, çok okudum, çok izledim, çok dinledim. Çoğaltmaya çalıştım. Ama Umay'dan daha büyük ve gerçek bir bahçe bulamadım ... Ben Umay'ın edebiyatımızda bir Füruğ, bir Virginia Woolf olduğuna inanıyorum. Onlar nasıl kendi kuşağının efsaneleriyse ve günümüzde hala büyük etkileri sürüyorsa, bizim kuşağın tek efsanesinin de Umay olduğunu düşünüyorum. Yazıyla kurulan ilişkinin en derin yeri dedim çünkü edebiyatta herkes o derinlikte boy verme yarışında, parıldamak telaşında ... Umay kalemini denize bıraksa hepsi kurtulacak ama o sahilde güneş gözlüklerini takmış tarçınlı çayını içiyor. Gözünü kamaştıracak tek şeyin güneş olduğunun farkında ... Ben de onun farkındayım ... Mesele bu sadece ...

- Emre çok ciddi bir seçiciliğin olduğunu biliyorum. Örneğin içinde yer aldığın her projenin hakkını veriyorsun ama ismini bize çok sık ve her yerde göstermiyorsun? Bir başka açıdan popüler olmayı değil ama kalıcı olmayı hedefliyorsun diyebilir miyiz, nedir bu işin aslı?

- Seçicilik mi bilmiyorum, de ğerli olanı farketme yeteneği diyelim ... Edebiyatla ilgili samimiyetine inandığım her platformda varım, bu yüzden çok sık karşılaşılan biri değilim belki. Kelimeler aracılığıyla ilişki kurabileceğim insanlarla da yakınlığa hep adayım. İyi bir iş ortaya çıkacaksa, içinde olmak için heves duymamı ekstra bir özellik olarak kabul etmiyorum. Her yerde olan ve yazan bir topluluk var zaten, zaman zaman onları da okuyorum. Bir çoğunun tükenmez ve sürekli yarışan kalemleri var. Popüler olanın, iyi yazar olduğunu sanıyorlar. Ben o kadar alkışlansam durup acaba bir yanlış mı yaptım diye düşünürüm, onlar daha çok, daha yüksek diye bağırıyorlar ... Susmak bazen gerçeğe en büyük vaat ... Okuyucum, kitabı okurken benimle ya da kendisiyle gerçek bir ilişki kursun ... Bu yeterli ...

- Bu kitabın bir özel yanı da hayatın karelerinden kopup gelen yanları. Örneğin yeni bir yılı da karşılıyoruz yazdıklarında sevgililer günü'nü de kutluyoruz. Yine bir doğumgününden, bir unutma merasimine de tanık oluyoruz ...

- Hayatın içinde ne varsa, yazılanlar en sahici o anlarda ışıldıyor. Tüm bu hayalkırıklıkları, sevmeler, tutkular, ilişkiler; bunların hepsi yaşanırken özel günlere ya da zamanlara da denk geliyorlar. Hepimizin hayatında bu kendiliğinden altı çizili günler birşeyleri daha çabuk hatırlatıyor ya da daha geç unutturuyor belki. Aşık olduğunuz kişiyle birlikte izlediğiniz yeni yılın ilk kar taneleri, dünyanın hangi yerinde unutturabilir ki size kendini... Ya da bir sevgililer gününde aldığınız hediye size aynı gün söylenen yalandan daha küçükse ... Nasıl hatırlamazsınız diğer 14 Şubat'larda ...

Hatırlamak ve unutmak arasında bir dilek tutacak olsanız, en çok orada kararsız kalırsız. Anılar hangi anlara aitse en çok orada durup bekliyor sizi, ve yine en çok orada vurup duruyor geçmişinizi ...

- Liman Yayıncılık etiketi ile bizlerle yeni yılın bu ilk günlerinde buluşacak kitabın sana göre nasıl bir okuyucu bulacak? Ve o okuyucunun sevmesi ve sevmemesi için bu kitabı ne gibi nedenleri olacak? Ya genel edebiyat piyasasında sana göre yeri nerede olacak?

- Liman Yayıncılık'la çalışmanın yazar için bir lüks olduğunu düşünüyorum. Mert Ayhan gibi edebiyatı seven, yazarının kalemine güvenen ve yayınlayacağı işi değerli bulan birine kitabınızı teslim etmek gerçekten büyük rahatlık.

Okuyucu için genelde yazarlar pek birşey söyleyemezler, yada yorum yapmak istemezler. Benim okuyucumla ilgili baz ıları kesin olan tespitlerim var. Aşkı mutlaka tanımış, bir dönem mutlaka hayatının merkezi yapmış; yaşadığıyla ilgili hatırlayacağı güzel şeyler ya da büyük yaraları olan, okuduğu cümlelerin samimiyetine güvenen bir kitle, biliyorum ... Onlar yine sevecek... Kitabı sevmemek için bir nedeni olanlar çıkar mı, emin değilim. Ancak iyi bir okuyucumun yaptığı yorumla bunu da ihtimal olarak bir kenara not düşebiliriz. Bana yazdığı bir mailde bir sonraki kitabımı yine alacağını ancak fazla hatırlatan ve acıtabilen cümleler nedeniyle okuyacağı zamana kendisinin karar vereceğini söylemişti. Bu kitabı sevmemek değil tabi ancak okumak için güçlü bir zamana denk getirmek belki ...

Bence okur aşkta yaşadığının hakkını verdiyse, okuduğu keskin gerçeklerle de hazırlıksız savaşıp, galip gelecektir.Edebiyat dünyasında yeri göreceli olmakla birlikte, iddiası samimi ve iyi yazılmış bir kitap olacaktır.

- Senin yazdıklarının zamana yenilmiyor Emre, bugün kendini bulacağı yarın yine kendini yaşayacağı ya da dünde fazlası ile yaşadığı satırlar var yine bu kitapta. Bir de koyu renklerle yazdıkların ya da altını çizdiklerin diyelim nedir bu kal ıcılığın besini ya da bir adım öne çıkan kelimelerin yarattığı gizemi?

- Ben o yazıları yazarken "nasıl yazayım" diye hiç düşünmedim. Yazdığım anda "bunu okuyacaklar" da demedim. Kendi bakış açım ya da his dünyam, kalemimde ifade ettikleri şeylerle aynı rüyayı görüyorlar. Kelimelere ne kadar yaklaşırsam, samimiyetsizlikten o kadar uzaklaşıyorum. Ve yazdığım ortaya çıktığında orada yalnız kalmayacağımı da biliyorum. Benim gibi hissedenlerle edebiyat yoluyla kuracağım ilişkinin bana verdiği heyecan yazı bittikten sonra başlıyor yani. Yazılar eskimiyorsa eğer, bunu herhangi bir şeye yaslanmadığım ve hiçbir garantiyi arkama almadığım bu yaratım sürecine bağlayabilirim.

Kitapta koyu renklerle işaretlenen ifadelerin; yazının, kitabının bütününün hatta benim yazma serüvenimin içinde evet önemli bir gizemi var... Ama okuyucunun çözmesi ve o anlamlandırmalarla ortaklığımızı bulmasını her zaman tercih ederim ...

- Yeni kitabınla buluşabilmenin ve ötesinde seninle bir söyleşi daha gerçekleştir ebilmenin mutluluğu içerisinde yim. Sonsuz teşekkürler Emre ve nicesi nde daha görüşmek üzere ...

-Yeni kitabımla ilgili ilk söyleşiyi de yine seninle yapmak, bir edebiyatçının sorularını cevaplamak çok özeldi. Ben teşekkür ediyorum Kadri.

Diğer Emre Kalcı Söyleşileri

OCAK 2010

NİSAN 2005

 

 

Emre Kalcı Web Sitesi

Söyleşi : Kadri Karahan /Aralık 2007