müzik - hâl / Emre Yücelen

 

- İlk albümünüz ‘’Kelebek’’ henüz çok yeni dinleyicisi ile buluştu. Albüme gelmeden önce sizi daha yakından tanımak gerekirse müzik aşkı siz de bir hediye gitar ile başlamış öncelikle onu öğreniyoruz. Kaç yaşlarınızdı ve sizin için nasıl bir heyecandı?

- Aslında o yaşlarda çocukların yönlendirilmeye ihtiyacı var. Benimki tamamen tesadüf eseri.

12-13 yaşlarındaydım. O zamanlar Adapazarı’nda bir Rus Pazarı kurulurdu. Orada çok ucuz fiyata kalitesi düşük gitarlar satılırdı. Babam da gidip bir gitar almış. Belki ilgim olur diye.

Tabi ben 2 gece içinde birçok akor sesini keşfedip küçük bir beste yapana kadardı bu tesadüf. Bana o zaman bu yapabildiklerim hem heyecan verici hem de normal geliyordu. Müzik yeteneğimin çok sonradan farkına vardım.

- Daha sonrasında bu işin eğitimini almak üzere yola çıktınız ve İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı Ses Eğitimi bölümünü bitirdiniz. Bu süre içinde çok da değerli hocalar ile çalışma şansını buldunuz. Nasıl bir süreçti sizin adınıza; neler kattı size? 

- Konservatuardan önce 2 sene Jeoloji mühendisliği okudum. O dönemde müziğin ve müzik çevresinin değerini o kadar iyi anlamıştım ki, konservatuara girdiğim günden itibaren bana sunulan tüm bilgileri “ tabağımı sıyırarak yedim” diyebilirim.

Çok değerli hocalarım oldu. Her biri ile çalışmak büyük bir tecrübe idi. Burada anlatmak çok zor ama Aleaddin Yavaşça, Yücel Paşmakçı veya Erol Uras ile derse girdiğinizde onların duruşu, tecrübeleri ve sahne bilgileri sizde büyük bir hayranlık ve onlar gibi olabilme hevesi uyandırır. Bence bir öğrenciye daha önemli bir şey katılamaz. Gerçekten bizim için de büyük şanstı. 

Bunun yanında Konservatuar dönemindeki arkadaşlarım zaman içinde müzik dünyası içinde tanınan müzisyenler oldular. Konservatuar dönemi müzik hayatımın en önemli parçası olmuştur. 

- Eğitiminiz ile birlikte gerek solo gerek grup çalışmaları ile sahne de aldınız siz ve yine bu süreç içinde birçok enstrümanı da çalmayı öğrendiniz. Sizin için nasıl deneyimdi bu çalışmalar ve tüm bu kazanımlar?

- İTÜ Türk Müziği Devlet Konservatuarında okumanın en güzel yönü sadece aldığınız eğitim kalitesi değil aynı zamanda size müzik hayatınızda nasıl ayakta duracağınızı da öğretmesi. Biz hem okuyup hem de çalıştık. O dönemde çok farklı türlerde müzik grupları ile çalıştım. Solistlik de yaptım enstrumantalistlik de. Hepsi bana o kadar fazla şey kattı ki.

Hep şunu söylüyorum. Türkiye’de yetişen bir müzisyen sadece bir müzik türü ile ilgilenmemeli. Çünkü çok büyük zenginliği olan topraklardayız. Bu birikimleri yaptığım oyun müzikleri ve aranjelerimde bol bol kullanıyorum.

- Albümden öncesi adına yine sormak istiyorum çünkü dikkatimi çekiyor. Siz Türkiye’de online oynanan ilk Türk oyunlarının müziklerini ve ses efektlerini yaptınız. Yine Türk yapımı ilk uzun metrajlı animasyon filmi olan ‘’Kayıp Armağan’’ın da ek müzikleri size ait. Bu projelerin çıkış noktası ne oldu peki, nasıl bir deneyim kattı size?

- Benim için oyun müzikleri yapmak tam anlamıyla bir tutku. Hayatımdaki dönüm noktalarından biri Sobee Oyun firması kurucusu Mevlüt Dinç ile tanışmamdır. Hayranlık duyduğum oyunları yapan bir kişi ile Türkiye sınırları içinde tanışmak ve ilerleyen zamanlarda çalışmak benim için muhteşem bir deneyim oldu. 6 senedir çalıştığım Sobee ekibi ile çok önemli tecrübeler edindim.

Oyun sektörü önümüzdeki yıllarda Türkiye’de çok önemli noktalara gelecek. Animasyonlar da bu sektörün çok önemli bir parçası. ‘Kayıp Armağan’ filmi Kerem Hünal’ın Sobee’ye katılımı ile gerçekleşti. Çok fazla ses getireceğine inandığım tamamen Türk yapımı harika bir animasyon filmi gerçekten.

- Tüm bunların yanında birçok müzisyenin vokal koçluğunu yaptınız. Liste bir hayli uzun ama ilk olarak gözüme çarpanları paylaşıyorum ki Umut Kuzey, Elif Avcı, Gökhan Türkmen, Önder Bora gibi isimlere denk geliyorum. İnternet üzerinden de açmış olduğunuz sitelerden de genç birçok müzisyene yol oldunuz. Devam ediyor mu bu anlamda çalışmalar ve bu eğitimlere nasıl başlanabilir ve ne gibi şartlar gerekebilir?

- Eğitmenlik sanırım benim kanımda var. Annem ve babam da öğretmendi. Ben de konservatuar yıllarında başladım ses eğitmenliğine. O dönemlerde sadece okulda öğrendiklerimi uyguluyordum. Sonraki dönemlerde tecrübe kazandıkça kişilere özel bir gelişim metodu geliştirdim. Bu sayede çok daha hızlı ve etkili gelişim sağlıyorum.

Bunun dışında muzikdersi.com 2004 yılında kurduğum bir web üzerinde eğitim veren müzik sitesi. Kısa sürede o kadar büyüdü ki ben bile şaşırdım diyebilirim. 6 ayda 12 bin üyeye ulaşıp Altın Örümcek ödülü alınca anladım ki Türkiye’de müzik eğitimi ile ilgili çok az kaynak var.

Sitede pek çok farklı çalışma yaptık. Elif Avcı, Gökhan Türkmen gibi kişiler sitenin üyesiydi ve çalışmalarını forumlarımızda paylaşıyorlardı. Bizde bazen fikirlerimizi paylaşıyor bazen de gelen demo kayıtların üzerine yeniden aranje yapıp onlara yolluyorduk. Gökhan Türkmen’in ‘’Büyük İnsan’’ isimli parçası da bu şekilde benim düzenlediğim bir parçadır. Daha sonra internette yayılıp ünlenince çok şaşırmıştım. Çok güzel bir parçaydı.

- Aslında durumu özetlemeye çalışıyorum zira o kadar çok şey konuşabiliriz ki yoksa :) Tam da bu noktada albüme gelelim istiyorum. Öncelikle bu denli müziğin içinde iken bunca zaman albüm yapmak için biraz beklemiş olmadınız mı peki ya da şöyle sorabilirim bir albüm fikri hep var mıydı, doğru zaman şu zaman mıydı? Bu albümün çıkış noktası tam olarak nasıl başladı?

- Albüm yapma isteğim ben çocukken de, konservatuardayken de vardı. Yaptığım besteler çoğalmaya başlamıştı. Söz yazıyordum, aranje yapmayı öğrenmiştim. Kısacası hayal ettiğim bir şeyi ifade edebilecek kabiliyeti geliştirdim. Hayatım boyunca iyi bir müzisyen olmak için çaba harcadım.

Birkaç kere daha albüm yapma durumuna gelmiştim ancak bir türlü istediğim şartlar oluşmamıştı. Bu albümü yaparken beni tamamen bana bırakan ve destekleyen bir prodüktörle (Özlem Öz) çalışmanın keyfini yaşadım. Kendimi çok daha olgun ve hazır hissettiğim bir dönemde bu albümü yaptığım için kendimi çok mutlu hissediyorum.

- Dokuz şarkının yer aldığı ‘’Kelebek’’ için değişimi, gelişimi, özlemeyi, bekleyişi, dostluğu, acıyı kabullenişi, tutkuyu, özgürlüğü kısacası hayatı barındıran bir albüm deniliyor basın bülteninde. Her hâle bir şarkı biçilmiş adeta ve dokuz şarkı yer almış albümde, sekizi sizin çalışmanız. Albüm için nasıl bir repertuar süreci yaşandı, kimler ile ne kadar bir süre içinde çalışıldı?

- Besteler benim 16 yılımı kapsıyor bu sebeple benim nazarımda kalıcı ve çok değerliler. Hepsini bir araya getirdiğimde baktım ki değişimi, gelişimi, acıyı kabullenişi, özgürlüğü, özlemeyi, tutkuyu ve beklemeyi anlatıyorum. Hayatı anlatan bir albüm “Kelebek”.

Aranjeler, 8 söz ve tüm besteler bana ait. Albümü tasarlarken elektronik seslerden arınarak başladım. Canlı çalım zevkinde bir albüm oldu. Akustik davullarda Turgut Alp Bekoğlu , gtarlarda Gülketin Kaçar , bas gitarda Cüneyt Saka gibi usta müzisyenler yanında  kayıtları Timur Alp Atak ve Murat Yelken ile aldım.  Yapım süreci ise bir seneye yayıldı. Üzerinde iyi düşünülerek yapılmış bir iş olsun istedim.

- Albüm için bir klip çalışmanız olacak; peki hangi şarkıya klip çekilecek? Albüm ile birlikte başka projelerde olacak mı? Örneğin sahneler, konserler ya da benzeri başka çalışmalar? Bugüne kadar tepkiler nasıl oldu albüme; şahsi fikrimi söyleyecek olursam benim çok keyif aldığım bir çalışma kesinlikle ve soluğu kolay kesilmeyecek; özellikle ‘’İnanamamıştım’’ ve ‘’Kelebek’’ favorim :)

- Çok teşekkür ederim. Çıkış parçamız '‘Kelebek'’ kliplenecek ve Eylül ayı içinde yayında olacak. Promosyon konusunda adım adım gitmek istiyorum. Öncelikle şarkılarımın duyulması önemli. O aşamadan sonra düşündüğümüz projelerimizde var. Kısa sürede oluşmuş bir albüm değil. O nedenle tüm parçaları iyi tanıtmak istiyorum.

Herkes farklı şarkıları beğeniyor. Bu da beni mutlu ediyor açıkçası. Çünkü bu albüm 1-2 şarkı üzerine çalışılmış bir albüm kesinlikle değil.

- Müziğin bu denli içinden biri olarak iyi bir müzisyen olabilmenin kriterleri nedir size göre, siz bu yola çıktığınızda nasıldı her şey ve şimdi gelinen nokta nasıl, yarın neler olması temenniniz adınıza.

- Açıkçası müzisyenin kendini yeterli görmesi pek sanatla alakalı bir düşünce değil. Hiçbir zaman yeterli değiliz. Kendimizi bıkmadan geliştirip , bıkmadan yeni projeler üretmeliyiz..

Eğitmen bir tarafım da olduğu için gözlemime dayanarak müzik önce tutku ile başlar. Gözünü karartacak bir müzik tutkunuz ve sevginiz var ise önünüzde pek fazla engel olamaz diye düşünüyorum. İlk şart tutkudur. Gerisi sevgilinize daha fazla zaman ayırıp her geçen gün daha da aşık olmak gibidir.

- Bu arada dünden bugüne kimler sizi özellikle etkiledi müzik dünyasında, hayatınızda yer eden önemli isimler var mı. Bugünün müzik piyasasında peki kimleri başarılı buluyorsunuz. Özellikle çalışmayı istediğiniz bir müzisyen var mı ya da içinde olmayı istediğiniz bir proje mesela?

- Kendimi her zaman bir proje insanı olarak gördüm. Büyük haz alıyorum. Biriktirdiğim pek çok proje var onları zamanla yapabilmek için heyecanla bekliyorum. Müzik dünyası içinde çok fazla etkilendiğim kişi var. Ben herkesi beğenmeyenlerden olmadım. Senelerce sahnede şarkılarını çalıp yorumladığım bütün şarkıcılardan etkilenmişimdir. Ancak kendimi büyük bir senfoni orkestrasının önünde onları yönetirken görmek en büyük hayallerimden biri.

- Bu denli dört yanınız müzik ama son sorumuzda müziğin sesini kısıyoruz ve hayatınızın diğer tatlarına uğrayalım istiyoruz. Müziğin sustuğu yerde nasıl bir portre var karşımızda ve başka hangi anları size keyif veriyor hayatın; nelerle mutlusunuz kendi çerçevenizde?

- Sinema tutkunuyum. Her gece bişeyler izlemeden uyuyamayanlardan. Bunun yanında doğa aşığıyım. Jeoloji Mühendisliği okurken yaptığımız fosil araştırma gezilerini ara ara kendim yapıyorum :) Yaşam bize onu incelememiz için harika olanaklar sunuyor. Ben de her anında incelemeyi ve üretmeyi çok seviyorum.

- Yol çok açık olsun ve daha nice albüm yeniden keyifli söyleşilerde buluşalım. Çok teşekkür ederim bu keyifli söyleşi için. 

- Ben teşekkür ederim. Sizinle sohbet etmek büyük keyifti. Herkese sevgilerimle.

 


Emre Yücelen

Kelebek Albüm Tanıtımı

 

Emre Yücelen Web Sitesi

Söyleşi : Kadri Karahan / Ağustos 2010