F.Gül Yanık

fgulyanik@gmail.com

 

 

 

MELEZ MİRAS

 

 

 

 

 

 

Sevgili Müzisyenseverler,

Her ay, “Ah keşke Müzisyen’e konuk olsa” dediğinizi duyar gibi olduğum, onu burada görmekten alacağınız hazzı, çölde gördüğünüz nice serabın sonunda suya kavuştuğunuz anki hazla eş tuttuğum çok değerli bir müzisyeni takdim ediyorum…

Febyo Taşel, “tepeden tırnağa müzisyen” diye tabir edebileceğimiz türden. Siz onun Metalurji Mühendisliği diplomasına aldanmayın (: 13-14 yaşlarında gitar hevesiyle başlayan, sonrasında piyano, yarışmalar, bestecilik, aranjörlük ve prodüktörlükler ile devam eden müzik yolculuğunu da yabana atmayın (:

İlk duyduğumuz eserleri; 1994’te Kerim Tekin’in sesinden Bana Bir Zevce Lâzım ve Çapkın Yaz’dır. Profesyonel sahne çalışmalarına 1998’te başlamıştır. İlk aranjörlük deneyimi ise 2001’de Yücel Arzen’in Kimseler Bilmez isimli albümü ile gerçekleşmiştir. Bir yıl sonra Funda Arar’ın Alagül isimli albümünün prodüktörü ve aranjörü olarak Türk Pop Müziği’nde artık çok kıymetli yerler edinen pek çok şarkının bestesini ve düzenlemesini yapmıştır.

Funda Arar’ın sonraki tüm albümlerinin de prodüktörlüğünü ve aranjörlüğünü üstlenmesinin yanı sıra, Yonca Lodi’nin Yolumu Bulurum; Müfide İnselel’in Müfide İnselel; Nilgül’ün Pervane ve Saro’nun O Gece isimli albümlerinin de prodüktörü ve aranjörüdür. Ziynet Sali, Ali Altay, Zeliha Sunal, Demet Tuncer, Korhan ve Elya’nın albümlerinde de aranjör olarak yer almıştır.

Alagül, Sevda Yanığı, Yangın Yeri, Camdan Kalp, Karartma Günleri, Yak Gel, Geçmez Yara (Funda Arar); Hıçkırmalısın, Saklanma (Yonca Lodi),  Febyo Taşel bestelerinin yalnızca bazılarıdır.

Ayrıca, Bıçak Sırtı isimli televizyon dizisinin müziklerini de yaptığını, bu dizi için yapılan Yan Yana isimli şarkının bestesinin yine kendisine ait olduğunu belirteyim.

Bütün bunlar yetmiyormuş gibi bir de müzik şirketi var kendisinin  (: Bomonti Müzik… Hatta etnik ya da new age tarzı diyebileceğimiz kendi albümü Melez Miras ile Funda Arar, Zamanın Eli albümünün kayıtları burada gerçekleşmiş.

Yabana atmayın diye uyarmıştım (:

Ama aslında henüz bir şey anlatmadım… Anlatılması gereken her şeyi, Febyo Taşel ilk albümü “Melez Miras” ile o kadar güzel anlatmış ki, dinlerken içinizde çıktığınız yolculuk, sizi binlerce yıllık uçsuz bucaksız Mezopotamya kültürünün kucağına bırakıveriyor…

Kayıtlarına 2009 Haziran’da başlanmış olmasına rağmen, albümdeki pek çok şarkının hikâyesi oldukça uzun yıllara dayanıyor. Örneğin Semazen Dünya oldukça eski ve özel bir çalışma… 1998’de bestelenmiş olmasının yanı sıra, albümün tanıtımı için bu şarkı eşliğinde, çeşitli fotoğraf karelerinden oluşan bir video hazırlanmış. Normal şartlar altında enstrümantal klip yayınlamayan Balkan MTV’sinde (Balkanika), şarkı çok ilgi gördüğü için yayınlanmış. Kısacası Semazen Dünya tam 12 sene sadece doğru zamanı beklemiş (:

Melez Miras, adını bu toprakların, doğunun müzikâl zenginliğinden ve bir yüzümüzü hep batıya dönüşümüzden alıyor. Kim olduğumuzu, bu topraklarda neler olup bittiğini ve insanlık erdemlerini anlatıyor. Albümdeki bütün eserlerde doğu ve batının müzikâl motiflerinin birleşimi söz konusu. Elektrik gitar ile bağlamaya eşlik eden bir piyano… Doğu ve batı tınılarının inanılmaz bir uyum, ahenk ve denge içinde birbirine karışımı… Yenidünya ile eski dünyanın tek bir kapta erimesi; melez müzik…

İşin ilginç yanı Febyo Taşel’in uzun yıllar Türkçe Müzik’le hiç ilgilenmemiş olması (: Onno Tunç’un Yine Yeni Yeniden’ine kadar yıllarca rock, hatta hard rock’la ilgilenmesi Melez Miras’ın oluşumuna katkıda bulunan müzikâl birikimlerinin tohumu adeta. Ve albümdeki şaşırtıcı makamsal motifler belki de bu sayede batı tınıları ile ilmek ilmek dokunmuş…

Bu tip enstrümantal albümlerde genellikle bir enstrümanın öne çıktığını görürüz. Piyano, gitar, keman, saksafon, klarnet gibi… Melez Miras’ta ise bu durumun aksine birbirinden farklı ve çok çeşitli sayıda enstrüman kullanılmış. Ve doğal olarak fazla sayıda, çok zengin bir müzikâl kadro ile çalışılmış. Albüme, Gündem Yaylı Grubu, Ant Şimşek, Volkan Öktem, Cengiz Ercümer, Eyüp Hamiş, Ercan Irmak, Eylem Pelit, Hakan Maktav, Fatih Ahıskalı, İsmail Tunçbilek gibi Türkiye’nin önde gelen müzisyenleri eşlik etmiş. Ayrıca Süryani şair Azizmor Efrem’in dizeleri ile Lusavoriç Ermeni Kilisesi Korosu da albümdeki sürprizlerden…

Albümün ilk çekilen video klibi Kabuk isimli parça... Baba toprakları olan Mardin’de, şehrin doğal dokusuyla oldukça mistik bir atmosfer eşliğinde izleyeceğiniz takip hikâyesini söyleşimizin sonuna eklediğimizi de belirteyim.

Sözlü albümlere nazaran daha az ilgi gören enstrümantal albümlerin hakkının yendiğini düşünüyorum. Sözlerle ifade edilen bir duyguyu, sözsüz ifade edebilme becerisi, zoru başardığı için kuşkusuz daha fazla takdiri hak ediyor… Fakat ne yazık ki gerek ülkemizde gerek dünyada genellikle sözlü albümler rağbet görüyor.  Oysa bazen söze hiç gerek duymadan, kelimelerin arkasını bile görebilen, bu yüzden de kelimelerin anlatabileceğinden de fazlasını anlatabilen çok değerli enstrümantal albümler de var.

Ticarî kaygıları bir tarafa bırakarak, alışılagelmişi devam ettirmek yerine müzik adına cesurca ortaya konulan; tadıyla, ruhuyla, duygusuyla ve uzun yılların birikimiyle yaratılan Melez Miras’ın hak ettiği yeri bulması adına sizleri bu eşsiz yolculuğa ortak olmaya davet ediyorum…

Müziğiniz bol olsun.

 

 

- İlk defa Funda Arar’dan duyduğumuz çok sevilen ve dillerden düşmeyen bazı bestelerinizle ilgili, aslında bu bestelerin yıllar önce ünlü isimler tarafından dinlendiği ancak sonradan “markacılık” zihniyeti ile henüz de kariyerinizin başında bir besteci olduğunuz için size geri dönmedikleri yönünde bir söyleminiz vardı. Şu an birçok genç besteci ve söz yazarının aynı engellere takılıp kaldıklarına birebir şahit olan biri olarak şunu sormak istiyorum: Türkiye’de müzik halen ticaretten çıkartılamadı mı? Müzik aşkıyla dolu bir şarkıcı, neden önüne konulan iki besteden daha iyi olanını, sırf bestecisi-söz yazarı isim yapmış biri değil diye tercih etmeyip isim yapmış olanın şarkısını, daha kötü olduğunu bile bile albümüne alır?

- Tabii bu anlattığım benim yıllar önce yaşadığım, yaptığım röportajda bana sorulan “Kariyerinizde yaşadığınız ilginç gelişmeler neydi?” sorusuna verdiğim bir cevaptı. O şarkılarımın beğenilip beğenilmediğinden bile haberim olmadı.

Bir albümde bir şarkının girmesine karar veren kişiler, anlattığınız şekilde hareket etmezler. Fakat önceliği markalara doğal olarak verirler. Şu anki ortamda yenilere daha çok şans veriliyor gibi geliyor bana, farklı isimler görüyorum ara sıra. Ama maalesef çok fazla yeni şarkı yazarı çıkmıyor. Tanıdığım birçok yapımcı, aranjör arkadaşlarım internet üstünden bu yeni şarkıları sürekli tarıyorlar.

- Peki sizin bu konuda genç besteci ve söz yazarlarına önerileriniz ne olur?

- Öncelikle ne kadar bu işi cidden yapmak istediklerinden ve donanımlarından emin olsunlar. Yıllar içinde kendini geliştirmenle, çevrene ne kadar duyarlı olduğunla da alâkalı. Herkes kendi ürettiği eserin çok başarılı olduğunu düşünebilir ama deneyimli kişilerden yorum alıp eleştiriye açık olmalılar. Son olarak da eserlerini temiz bir şekilde kayıt olanakları bulabilmeleri de önemli.

- Hep dinlemekten keyif aldığımız şarkıların bestesini/aranjesini ve yine böyle albümlerin aranjörlüğünü/prodüktörlüğünü yaptınız… En son kendi enstrümantal albümünüzle kendi kişisel müzik projenizi ortaya koydunuz. Bundan sonrası için müzik adına ne şekilde yol almayı düşünürsünüz? İlerisi için ne gibi hedefleriniz var? Melez Miras’ın devamı niteliğinde yine enstrümantal albümler dinleyebilecek miyiz sizden?

- Bundan sonra yine sektörün içindeki faaliyetlerim devam edecek. Benle çalışmak isteyen yorumcu arkadaşlara şarkı vermek, aranjörlük gibi.

“Melez Miras”ın Nisan ayında İstanbul’da konserini yapmayı planlıyorum. Bu projeye gerçekten güzel tepkiler gelmeye başladı. Böyle enstrümantal albümler yapmaya devam etmek istiyorum.

- Bu soru ile bağlantılı olarak yine sorayım, film müziği yapmanız istenseydi, en çok hangi tür ya da konulu bir filme müzik yapmak isterdiniz?

- Drama, aksiyon, tarihi filmler ilk aklıma gelenler.

- “Melez Miras” albümünde hüzünlü bir tema var… Ama bu atmosferi yaratan, klasik olanın aksine, şarkıların aşk değil insan konulu olması… Bu toprağın insanını anlatıyorsunuz. Bu temaya karar vermenizde ne etkili oldu? Anadolu’nun kültürel mirası içinde büyüyen birinin hayata bakışında, dünyayı algılayışında ne gibi farklılıklar görüyorsunuz?

- Albümle ilgili eserler bir bir tamamlanırken konu ortaya çıktı aslında. Eserlerin melodik yapısı ve kullandığım enstrümanlar da etkili oldu tabii. İnsan ve ruh halleri, insanlık erdemleri projeye başlamadan önce hep düşüncelerimdeydi zaten. Ben İstanbul doğumlu fakat baba tarafı Mardin kökenli bir aileden geliyorum. Çeşitli vesileler, fotoğraf ve klip çekimi için gittiğim Mardin’de bu mirasın etkisini yoğun bir şekilde hissettim. Orada daha basit şeylerle insanlar mutlu olabiliyor. Ailelerin göç sebebi ile dağılması ve orada kalan insanlarda bu özlem ve yalnızlık dikkat çekiyor. Bu kadar hızlı yaşamaya başladığımız kentlere nazaran Anadolu’da daha sakin bir hayat ve müthiş bir misafirperverlik var.

- Türkçe sözlü bir albümün evrenselleşmesi çok beklenen ya da yaşanan bir durum değil. Ancak enstrümantal bir albümdeki duygunun evrenselleşebilmesi daha mümkün görünüyor. Semazen Dünya’nın Balkan MTV’sinde yayınlanması da buna bir örnek teşkil ediyor. Ayrıca bu şarkı aynı zamanda ünlü aranjör Rob Dougan’ın da dikkatini çekerek, sizin şarkılarınıza remix yazma kararını almasına vesile oldu. Bu güzel gelişmelerden sonra dünyaya açılma konusunda sizin projeleriniz neler?

- Açıkçası bu gelişmeler benim umudumu ve hevesimi arttırdı.  Bu albümü yurtdışında da piyasaya sürme çalışmalarına başladık. Yine albümün yurtdışı konserlerini de gerçekleştirmek adına gerekli girişimleri yapacağım.  

-Bugüne kadar pek çok albümün prodüktörlüğünü ve aranjörlüğünü yaptınız. Kendi albümünüzü yapmak nasıl bir duygu? Bu albümün ticarî kaygısı olmadığını da düşünürsek, daha özgür ve kalıplara, sınırlara bağlı kalmadan, gönlünüzden geçtiği gibi hareket ettiğinizi söyleyebilir miyiz?

- Terzi kendi söküğünü dikemez derler ya, aynı misal, insanın kendi albümü için çalışmalarına başlaması da gerçekten zor oluyor. Ama 2009 yılı benim için bu albüm için konsantrasyonumun çok yüksek olduğu bir yıl oldu. CD’yi bitmiş halde ilk elime aldığımda, yeni çocuğu doğmuş bir baba gibi hissettim. Tamamen dediğiniz gibi sınırlara bağlı kalmadan, içimden ne geldiyse yansıtmaya çalıştım.

- Bir şarkıyı düzenlerken dinleyicinin beklentisi, şarkıcının yorumlama tarzı ve kendi iç sesiniz arasında bir tercih yapmak zorunda kalsanız, o düzenlemeyi en çok hangisine göre yapardınız?

- Kendi iç sesim. Ama tüm diğer etkenleri de hep göz önünde bulundururum. Aslında tüm etkenler iç içe.

Dinleyicinin sevdikleri kadar sevmedikleri de hit oluyor. Bu soruyu biraz da o yüzden soruyorum: Sizce müziğin kaderini kim belirliyor? Dinleyici? Yorumcu? Yapımcı? İyi müzik, kötü müzik, iyi şarkı, kötü şarkı… Gerçekten kimlerin kararı bunlar?

- Müzik dinleyicisi ülkemizde çeşitli insan gruplarından oluşuyor. Bu sebeple her kitlenin dinleyicisi bazen ortak bir zevkte buluşabiliyor bazen de ayrılıyor. O yüzden iyi ya da kötü şarkı demek çok zor. Kimine göre iyi, kimine göre kötü olabiliyor. Sonuç olarak bu ekip işidir. Sıralamada bence yorumcu ve şarkı birinci sırada etkiliyor müziğin kaderini.

- Yine bu soruyla bağlantılı olarak şunu sorayım, beğenileceğinden emin olup da sizi hayal kırıklığına uğratan bir besteniz var mı? Ve benzer şekilde hit olmayacağını düşündüğünüz halde sizi şaşırtacak kadar çok tutulan?

- Tam hayal kırıklığı diyemem ama Saro’nun seslendirdiği “Tahta Ev” isimli bestem… Beklediğimiz ilgiyi bulamadık o zaman. Hit olacağını pek düşünmediğim bestem ise “Bıçak Sırtı” dizisi için yaptığım “Yan Yana” isimli parçadır. Funda Arar’ın sesinden çok beğenildi.

- Bir müzisyen olarak hem besteci, hem aranjör, hem prodüktör, hem de enstrümanistsiniz. Sadece biri olmayı seçmek zorunda olsaydınız, hangisini seçerdiniz?

- Cevaplaması zor, hepsi birbiriyle o kadar iç içe ki… Ama besteciliği seçerdim. Çünkü hepsinden önce, amatör anlamda müzikle uğraşırken hep bestecilik baskındı. Aranjörlük, prodüktörlük bunun üzerine eklendi.

- Peki, bu özelliklerin dördüne birden sahip olan bir müzisyen olarak Türkiye’de ve dünyada en çok beğendiğiniz besteci, aranjör, prodüktör ve enstrümanistler kimlerdir?

- Türkiye’de besteci, aranjör ve prodüktör olarak rahmetli Onno Tunç.
Enstrümanistler ise; Erdem Sökmen, Volkan Öktem, Cengiz Ercümer, Ercan Irmak
Dünyada ise besteci olarak; John Williams, Stevie Wonder, Hans Zimmer, Sting
Prodüktör olarak; Quincy Jones, Arif Mardin
Enstrümanist olarak; Keith Jarret, Pat Metheny, Al Di Meola, Marcus Miller

- Bestelerinizi sözün üzerine mi yapıyorsunuz yoksa bestenize söz mü yazılıyor? Hangisinin daha sağlıklı olduğu konusunda farklı görüşler var: Kimi önce müziğin var olması gerektiğini, müziğin ruhuna uygun sözün yazılması gerektiğini söylerken, kimi de sözün duygusundan ilham alınarak müziğin ruhunun oluşturulması gerektiğini düşünüyor. Sizin bu konudaki görüşünüz nedir?

- Genelde bestemin üstüne söz yazılıyor. Bazen beni etkileyen sözleri de bestelediğim oluyor. İki durumda da etkili şarkılarım olmuştur. Genelleme yapmanın doğru olmadığını düşünüyorum. Ama biraz müzik üstüne söz ağır basıyor galiba.

- Çalıştığınız albümler arasında sizde en çok iz bırakan, özel anıları olan hangisi veya hangileri?

- Bende en çok iz bırakan Funda Arar-Alagül albümünü yaparken, vokalist arkadaşım Onno Süzme’nin bana tanıştırmak üzere stüdyoya beraber geldiği Burcu Tatlıses’le aynı gün Alagül şarkısını yapmamızdır. Ki bu şarkı gerçekten sonra da çok sevildi.

- Son olarak, söyleşilerde cevaplamayı çok istediğiniz halde bir türlü size sorulma şansı yakalayamamış bir soru var mı (: Varsa, bu ilki ben gerçekleştirmek isterim (:

- Şu soru olabilirdi:

Kendi kendinizi eleştirseniz en çok hangi özelliğinizi eleştirirdiniz?

Sakarlığımı herhalde, her an her yerde bir şey kırmam ya da devirmem olası (((: O kadar ki, evlenmeden önce küçük odamda müzik çalışmalarımı yaparken, zoraki sığıyordum zaten odaya, her yerde cihazlar, enstrümanlar falan. Bir gece yarısı uyandım, su içmek için kalktığımda birkaç adım attım ve parçalanma sesi geldi, ışığı açtım ve maalesef yerde duran yeni aldığım klavyenin tuşlarını paramparça halde gördüm.

 

Febyo Taşel - Kabuk

MART 2010

Febyo Taşel Web Sitesi

 

F.Gül Yanık Söyleşileri