Asya Gülgün Özkan
Kadri Karahan
ADAMAKILLI

 

Gavur İzmir Tiyatrosu Oyuncuları

İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Tiyatro Bölümü Oyunculuk Ana Sanat Dalı mezunlarının biraraya gelerek oluşturdukları G.İ.T. mekanın enlem - boylam değerlerine ve seyircilerin gözünün yaşına bakmadan oyun oynamayı hedeflemektedir. Böyle tanımlamaya başlıyorlar kendilerini ve devam ediyorlar. G.İ.T. Oyuncuları, yazarları, teknik görevlileri ve bilumum G.İ.T. emekçisi, İzmir'in Ege'deki, Ege'nin Antik Yunan Kültüründe Tiyatro serüveni üzerindeki etkisini bildiğinden Gavur kelimesinden ancak gurur duyarlar. Ayrıca G.İ.T. personeli, bu durumun sadece Türkiye'ye özgü olmadığını da bilir.

On bir oyun sergiledikten sonra çalışmalarına Meis Bar'da devam eden G.İ.T. her Salı saat: 21.00 itibari ile ''Selvi Boylum Mor Yazmalım'' isimli oyunları ile bir ilki gerçekleştiriyorlar. Oyuna dair tüm detayları söyleşimizin içinde öğreneceksiniz. Bir Salı öğleden sonrası provalarına konuk olduk ve tüm ekibi tanıma şansını bulduk. Bu genç ve başarılı ekibin içinde Halil Kumova ve Yelda Karataş gibi iki değerli usta da yer alıyor. Aynı zamanda oyunun yönetmeni de olan Serhat Yiğit, Melisa İclal Gürmen, Gülnur Badakal, Can Şıkyıldız, Volkan Yosunlu, Aydın, oyunun yazarları Hakan Bintepe, Özge Aras ve elbette Halil Kumova, Yelda Karataş ile keyifli bir tiyatro sohbetine hazır mısınız?

 

 

- Gavur İzmir Tiyatro (G.İ.T) nasıl doğdu?

Serhat Yiğit: 9 Eylül Üniversitesi oyunculuk bölümü mezunuyum. Bizim camiada mezun olduktan sonra en büyük sıkıntı şu; herhangi ödenekli bir tiyatroya bir şekilde kapı atmayı beceremezseniz ki onun da bir sürü koşulları ve handikapları vardır. Her oyunculuk bölümü mezunu İstanbul’a gelir ve İstanbul’un çarkları altında tutunmaya çalışır. Öte yandan da şöyle bir şey vardır. Siz dört, beş, altı yıl performansınıza göre tiyatroya kafa patlatır, sahnede emek verir ter akıtırsınız ama İstanbul’da içinde dik durmaya çalıştığınız çarklar tamamen popüler kültüre yöneliktir. Hani birkaç tiyatro adamını, grubunu elbette dışarıda bırakıyorum. Ama genel algılayış, genel yaşantı tamamen tüketime dayalı; yakışıklı erkekler, güzel kadınlar hatta hatta medyatik isimler. Bizim dövüşebileceğimiz bir ring değildi burası. Ne yaparsak sesimizi duyurabiliriz; kendi varlığımızla  çelişmeden durabiliriz diye sorduk kendimize; neden kendi grubumuzu kurmuyoruz dedik beraberinde.

Küçük, basit, eğlenceli ve gerçekleştirilebilir adımlardan yola çıkalım istedik çünkü İstanbul özel tiyatrolarının durumu malum ortada, yaşayanlara göre daha çok ölü tiyatro var. O yüzden her adım bir sonrakini desteklesin; bize cesaret ve motivasyon versin istedik. Bar tiyatrosu yapma fikri doğdu. Bar tiyatrosundan iki şey anlaşılıyor. Biri bir oyun hazırlamak ve bütün bir sezon bunu oynamak diğeri de doğaçlamalara dayalı, tiyatro sporu adı verilen bir tarz. Bu iki tarzın dışında ne olabilir diye çok kafa patlattık. İkisinin de bizim aldığımız tiyatro birikimi ile çok fazla ilgisi yok hele ki bunu bar konsepti ile birleştirdiğimizde. Ben bir bar müşterisi olarak ne kadar kaliteli, iyi bir oyun olursa olsun bir Çarşamba hadi bilemediniz iki Çarşamba izlerim oyunu, üçüncü Çarşamba niye izleyeyim ki gibi bir durum var. Bir de TV ya da klişe bir söylem ama aptal kutusu tiyatroyu dövüyor resmen sinema ile birlikte. Biz burada tiyatroyu nasıl güçlendirebiliriz diye de çok kafa patlatıyorduk ve neden bir tiyatro dizi olmasın fikri doğdu. İnsanlar nasıl Pazartesi günleri a kanalını açık b kanalını izliyorsa istedik ki Salı günleri de gelip, oturup barda izleyecekleri bir dizileri olsun, canlı dizi - tiyatro yapalım. Bu fikirle yola çıktık ve karakterleri bulduk. Daha sonra bir mekanda 11 hafta da oynadık bunu.

Tamamen sitcom mantığı olduğu için her bölümün kendi ile bağlantıları olduğu gibi kendi içinde başlayıp biten hikayeleri de var oyunun. Zaten sloganlarımızdan biri bar tiyatrosu değil barda tiyatro yapıyoruz.

- Peki ya oyunun adı Selvi Boylum Mor Yazmalım’’ın hikayesi nedir?

Barda ne yaparsak güzel olur fikri vardı. Hani şeyi de sevmiyoruz; klasik bir sahnede ter atmanın da yorucu olduğunu fark ettik. Zaten oyun barda geçtiği için biz burada yer alan sahneyi de kullanmıyoruz. O iki saatlik zaman diliminde barı biz işletiyoruz zaten ve dolayısı ile siz geldiğiniz barın sahiplerinin aşklarına, kavgalarına, hüzünlerine, sevinçlerine ortak oluyorsunuz. Ben bu hikayeyi Özge Aras’a anlattım. O da çok heyecanlandı ve masa başına oturdu. Fakat ne kadar yetenekli olursanız olun tek başına altından kalkmak elbette zor. Hakan’ı da tanıyorduk uzun bir zamandır. Kendisi de İzmir’de bu işi yıllardır sürdüren birisi, ustamız, ağabeyimiz. Özge ile yan yana geldiler ve teksti aldılar ve uçurdular resmen. Baktık yazarlığı kadar oyunculuğu da başarılı Hakan’ın zaten bizimle oynuyor da.

Hakan Bintepe:  Aslında onun hikayesi zannettiğiniz gibi değil. Aslında birçok ad düşünüldü elbette oyunun üstüne. Üsküdar’da bir mekanda Özge ile bu hikayeyi oluşturmaya çalışırken karakterlere isim vermeye geldi durum. İlk önce İlyas ile Asya geldi ilk anda akla sonra diğer karakterlerde Behlül ile Bihter olsun dedik, hiçbir nedeni, benzerliği yok ama :) Bütün bir oyun boyunca mesela Behlül ile Bihter’e sürekli bir yakıştırma bulmaya çalışıyor seyirciler ama biri Behlül diğeri Bihter.

- Harici karakterleri kimler oyunun?

Birçok karakter var. Özge yazıyor onu mesela bir tanesi Cengiz karakteri; muhteşem bir şey. Özellikle kitlesi var onun, psikopatın teki :) Asya’nın devrimci babası Berkacan var mesela Halil ağabeyin oynadığı.

Serhat: Bütün karakterlerin tesadüfi gibi bulunduğunun görülmesini, düşünülmesini istemiyoruz açıkçası. Örneğin bu Berkecan karakteri üzerinden Türk soluna da dair de bir sürü eleştiri getiriyoruz.  Türk solunun cinsellik anlayışına da emek anlayışına da bir sürü.

Hakan: Ama asla alay etmiyoruz.

Serhat: Yani politik tiyatro yapmıyoruz ama tiyatronun en önemli özelliği hicvi buralardan tekrar yakalıyoruz.

Hakan: Hayatın politiği yakaladığımız.

Serhat: Bu tip eğlenceli işlerde gayler mesela ti’ye alınır, biz burada lezbiyen karakterine yer verdik. Mesela gaylerin incitildiğini düşünüyoruz bu durumlarla; biz doğru bakalım ama komedisini de üretelim. Hemşiresinden de bahsetsek durum bundan ibaret, kraldan da. Tercihleriniz ve sınırlarınız çok önemli. Bakışımız sağlıklı yoksa korkudan falan değil.

Gavur İzmir durumunda da şöyle bir şey var. Biz İzmir’liyiz, bu aşk kalbimize oradan düştü. Orada bu işin eğitimini aldık ve İzmir’e de bildiğiniz gibi bir Gavur yakıştırması yapıldı. Burada hakaret etmek istendi, edilmek istenmese bile kendinden olmadığını anlatmaya çalışıldı. Biz gavuruz diye tepinenlerde hakareti kabul etti aslında baştan. Gavur; ilk çıktığında gayrimüslüm demek yani müslüman çoğunluğun kendisinden olmayan ötekileri belirlemek için söylediği bir şey. Biz bu kavramı alıp (Bir de böyle ukalalıklarımız, iddialarımız var :)) içini yeniden doldurduk gavur kelimesinin. Çünkü biz şuna inanıyoruz. Zencilerde bir zaman Amerika’nın gavuruydu gibi bir sürü. Gavurluk; öteki olmak; sosyalistler atıyorum çingeneler, eşcinseller bunlar hepsi gavur hepsi öteki. Biz de iktidarda hangi ideoloji olursa olsun hep ötekinin hakkını savunmak hayatını anlatmak zorunda olduğumuz için gavuruz çünkü. Her zaman çarmıha ilk gerilecek olan sanatçılardır, tiyatroculardır, yazarlardır.

İstenilen yerde misiniz?

Önüne geçtik. Açıkçası biz bu ekiple nereye gidileceğini çok bilmiyorduk ama ahlaklı bir duruş olduğu için buradan yola çıktık. 12 haftadır bizi izlemeye gelen insanlardan şunu gördük. Hakikaten böyle enerji dolu, şimdiden geleceğe derdi olan insanları görmeyi bekliyorlarmış açıkçası. Megalomanlık gibi görünecek ama bir sürü teklifler gelmeye başladı. Kısa vade sonra isminizi saklı tutup açılımını yapmayı düşünüyoruz. Gelecek için tiyatro adını alacağız. İnternet sitemiz hazırlanıyor. Çok başka insana ve hayata dokunan projelere atlamayı düşünüyoruz. Saçma sapan bir şey olmazsa on sene boyunca ne yapacağımızı biliyoruz aşağı yukarı. Çok yavaş ama emin adımlarla giden bir ekibiz.

Melisa: Bence yavaş değil gayet hızlı da gidiyoruz

Serhat: Hedeflerimiz için yavaş, dünyayı değiştireceğimiz için :)

Gülnur Badakal: Bu oyun hem çok eğlendiğimiz, hem de doğru bir şey yaptığımızın ilk adımı ve çok genişleyecek tabii ki. İlk gözbebeğimiz.

- Hakan bey, öğrendiğimiz kadarı ile siz avukatsınız aynı zamanda.

Hakan: Avukatlığın yanında 30 yıldır tiyatronun içindenim evet. Mesela burada barda tiyatro yapıyoruz İzmir’de Kentin Oyuncuları adı ile sokakta tiyatro yapıyoruz.

İstanbul ile İzmir arasında bir karşılaştırma yapmamız gerekirse tiyatroya dair her şey adına?

Halil ağabey anımsayabilir belki yaş itibari ile diğer arkadaşlar bilmeyebilirler. 80’li yıllarda bir kriz yaşandı bu anlamda ve birçok tiyatro o dönemi aşmak için İzmir’i kullandı. Ankara Sanat mesela birçok promiyeri İzmir’de yaptı. İstanbul’daki oyunlar da aynı şekilde. Güzel bir izleyicisi var İzmir’in ama İzmirliler kendi tiyatrocularından nedense hoşlanmıyorlar. Dünyanın en güzel oyununu oynasalar bile bu durum aynı, böyle tuhaf bir şey var.

Bu oyunu peki İzmir’de oynamayı düşünüyor musunuz?

Evet, Amerika da bile düşünüyoruz :)

- Oyunun diğer yazarı Özge’de bizimle birlikte.

Özge Aras: 9 Eylül Üniversitesi Dramatik Yazarlık bölümü mezunuyum ben. Yaklaşık beş yıldır bu sektörde farklı projeler ile çalışmalarıma devam ediyorum. Bu yılda enteresan bir şey oldu ve gördüğünüz gibi ‘’Seli Boylum Mor Yazmalım’’ seyircisi ile buluştu. Yani gerçekten yoğun bir tempo içinde başlandı, yazıldı ve oynanmaya başlandı ve farklı bir model oldu. Bence çok heyecan verici denenmemiş bir şeyi denemeye çalışmak. Her hafta nasıl bir tepki alacağız, eğlenecek miyiz, eğlendirecek miyiz heyecanı ve merakı ile bekledik ama hep memnun ayrıldık.

- TV için diziler yazıyorsunuz siz, peki bu oyunun kaleme alınması ile o dizilerin kaleme alınması arasında ya da hayata geçirilmesi esnasında nasıl benzerlikler ya da farklılıklar var?

Mesela TV için bir sürü mekan şansınız var ama burada tek bir mekandayız ve burada bir dizi - bir sitcom yapıyoruz. Her an her şey seyircinin önünde olacaktı bir kere bu yüzden elbette farklıydı ve hatta hatta zordu.

- Eğer ki beğenilmeseydi, ilgi görmemiş olsaydı bu oyun ne hissederdiniz? Haricinde çalışmalarınız ne durumda?

Ukalalık gibi lütfen algılanmasın ama ben en başından beri olaya çok umutlu yaklaşıyordum. Her şeyde her projede olduğu gibi bu grubun içinde de endişeler vardı ama ilk oyundan sonra herkesin inancı tam oldu. TV için önümüzdeki sezonda devam edeceğim dizi yazmaya. Bu proje de belki TV ekranlarına taşınabilecek ya da aynı ekiple bir alternatif proje de düşünüyorum sunabileceğim.

- Peki oyundaki Asya karakterine gelelim mi hemen ve Melisa seni ve senden rolünü dinleyelim mi?

Melisa İclal Gürmen: Asya bir kere boşanmış olduğu eski kocasını hala çok seven bir kadın. Baktığımızda her kadın gibi tipik, kendi ayakları üstünde durma mücadelesinde ama bir yandan da İlyas olmadan hiçbir şey yapamayacağını biliyor. Aynı şey İlyas içinde geçerli.

- Asya’nın Melisa ile normal hayatta benzerlikleri var mı?

Hakan: Hiç alakası yok :)

Melisa: Aslında bana benziyor ya da ben oynadığım için bana benzemeye başladı bilemiyorum :) Karadenizliyimdir ben ani çıkışlarım o dalgalansa da durulmasa hallerim mesela Asya’da da var. Kocasına olan bağlılık, tutku mesela onda da var bende de var. Tek fark oyunda İlyas kısa gerçekte Mehmet (eşim) uzun :) Bizim oyundaki selvi boylu benim mor yazmalı İlyas :) Alışılanın dışında yani :)

- Peki sizin bundan sonraki hedefleriniz nedir oyunculuk adına?

Şahsi olarak cevaplayacaksam şöyle söyleyeceğim. Ben otuz yaşındayım ve otuz yıldır en mutlu olduğum şeyi yapıyorum şu anda. Bu gruba bir şey olmaması için sürekli dua ediyorum. Serhat’ın da dediği gibi birçok ölü tiyatro var ki ama şuna inanıyorum biz gerçekten daha çok şey yapacağız. O kadar güzel ve hatta büyük fikirlerimiz var ki yarısını yapsak yeter. Ukalaca gelebilir ama 15 - 20 dk. oturup konuşsak akıl almayacak fikirler yaratabiliyoruz. G.İ.T. gidecektir çok daha güzel yerlere inşallah.

- Bihter'i oynayan Gülnur'a dönelim hemen. Bu karakter ile birbirinize ne kadar yakınsınız?

Gülnur Badakal: Bihter; benimle taban tabana zıt baktığımda ama galiba ben de kendimi Bihter’e yaklaştırdım bu oyunla kötü olan da bu zaten :)

Melisa: Bu cümle sakat bir cümle oldu biraz, aç istersen :)

Gülnur: Hemen açacağım hemen :) İşte böyle yanlış anlaşılmalar Bihter’le birlikte başladı da. Mesela bir şey almak için bir yere uzandığımda aman sen sakarsın yapma gibi durumlar oluyor. Algıları biraz değişik çalışıyor Bihter’in. Normalin biraz dışında yani :) Aşk hayatında çok önemli onun, aşkın öznesi de Behlül; merkezini o oluşturuyor ama oyuncu olmak için gelmiş İzmir’den İstanbul’a hayalleri de var. Aslında çok fazla Bihter var normal hayatta da rastlayabiliriz. Bizimkinin diğerlerinden biraz farkı cinsel duyguları …

Serhat: Milletin aklına gelen ilk Bihter ile aynı, seksopat :)

Gülnur: :) Evet yani :) Ama daldan dala bir durum yok :) Behlül’den istediği şeyi bir türlü alamıyor :) Ama arada aşk olduğu için karşı koyamıyor ve inatla Behlül’ün iyileşeceği günü bekliyor. İşsizler ve para kazanmak istiyorlar elbette, oyuncu olma hedefleri de var Bihter’in ve garson olarak çalışmaya başlıyorlar bu barda. Oyun içinde şarkılar da var, ben şarkı da söylüyorum mesela :). Tiyatro ile ilgili benim düşüneceğim şey Melisa ile örtüşüyor.

Geçen sezon ben Devlet Tiyatroları’nda oynadım. Eleştirel davranmak istemiyorum, gayet iyi bir muamele gördük. Kokuşmuşluğu bir yana, temelden gelen sıkıntıları bir yana bırakırsak insanların bir çaba içinde olduğunu gördüm. En azından benim içinde olduğum ekip samimi bir ekipti, yüreği ile iş yapan insanlardı en azından. Keyif aldım mı? Evet. Sıkıldım mı? Evet. Ama G.İ.T. benim hep hayalini kurduğum bir yer. Öteki olmayı kabul eden her oyuncunun olmak isteyeceği bir yer.  Başımızın üstünde böyle bir çatı olduğu için inanılmaz mutluyum ben. Burasını bir ev gibi hissediyorum ben ve benim de hiçbir yere gitmeye niyetim yok :)

- Siz bu arada sahne de alıyorsunuz öyle değil mi; bir de müzisyen kimliğiniz var.

 9 Eylül Üniversitesi oyunculuk mezunuyum ama evet şarkı da söylüyorum; Benim ablam Nilgül ve o bu işi profesyonel olarak yapıyor, bir aileye bir tane müzisyen yeter belki de ya da samimi olarak itiraf etmem gerekirse bu işi para kazanmak için yapıyorum. Bir yerde sahne alıyordum bitti ama devam edebilir. Yine son günlerde duyduğum bir proje var; onun güzel bir şey olacağını düşünüyorum; konsept bir şey belki o olabilir. Belki G.İ.T. olarak bir müzikal’de olabilir neden olmasın.

- Bihter’den sevgilisini oynayan Behlül’e gelelim mi? Merhaba Can ya da Einstein :)

Can Şıkyıldız: Merhabalar :) Evet ben namı diğer Einstein Behlül :) Akademi İstanbul ve 9 Eylül Üniversitesi’nden oyunculuk eğitimi aldım. Benim için de kesinlikle bir ötekidir Behlül. Aslında burada bir drama yapsaydık ya da bir trajediyi dile getirmeye çalışırsak çok daha iyi anlatabilirdik belki Behlül’ü. Behlül bir varoş delikanlısı. İstanbul’a geliyor ve sevdiği kıza aşık, onu oyuncu yapmak istiyor ve onun peşinden sürükleniyor. Dejenere olmaya çok müsait bir karakter Behlül ama biz bunun trajedisini değil komedisini yapıyoruz.

Cehov’un ülkesi için söylediği bir laf vardır mesela. Toplumda yaşanan çalkantılar onun en küçük çekirdeği olan ailede hissedilir birincil olarak. Onun tüm oyunlarına baktığımız zaman aslında bir tane aile gösterir size aynı bizim yaptığımız gibi ama o ailenin içinde o kadar ilginç çalkantılar vardır ki burada değişen Rusya’yı da görebilirsiniz aslında ve daha binlerce tez var. Veya başka bir seminerde Tennessee Williams’a sizin anılan yazarlardan bir farkınız var, bunun için bir çaba sarf ediyor musunuz, neden politik değilsiniz denildiğinde cevabı şu olmuştur. Sizin bu söylediğiniz beni çok üzdü ve kırdı, lütfen eserlerimi bir kere daha okuyun. Bu çok önemli bir laftır yani hakikaten çökme tehlikesi belki bir satıcının ölümü değildir ama çok büyük, politik bir eleştiri vardır Amerikan tarihine dair. Biz de benim en sevmediğim şeylerden biri göze parmak siyaset yapmak benim çok hoşuma gitmiyor açıkçası bunu bir yerlere sıkıştırmak çok daha dahice geliyor ve zaten bu konuda Hakan ve Özge’ye güveniyorum. Bu yüzden de G.İ.T.’in her projesinde daima ötekilerin yanında olacağımı biliyorum.

- Peki özellikle böyle hayranı olduğunuz bir oyuncu var mı sanat dünyasında?

Binlerce var. Mesela ilk okuduğum roman ‘’Kelebek’’tir mesela o yüzden Steve McQueen’in yeri ayrıdır. Marlon Brando, Antony Hopkins başta daha birçok isim var şu ya da bu demem pek doğru olmaz.

Serhat: Her çiçekten bal almak varken niye bir tanesine yapışalım ki :)

 

 

- Ve bir diğer oyuncu arkadaşımız sevgili Volkan; seni kısaca tanıyabilir miyiz?

Volkan Yosunlu:  Arkadaşlardan farklı olarak ben 2004 yılı Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi oyunculuk bölümü mezunuyum. Daha sonra İzmit’e gittim, Şehir Tiyatroları’nda çalıştım ve burada üç sezon oyunculuk yaptım. Beraberinde İzmir serüvenim başladı ve oraya taşındım. Orada Konak Belediyesi’nde eğitmenlik görevinde bulundum. Tarla Faresi Tiyatrosu’nda oyunlarda oynadım. Ve üç sezonda orada kaldıktan sonra benim periyotlar üç üç gidiyor neden oluyor bilmiyorum ama :) Ondan sonra askerlik derken İstanbul. Bizim sektörümüzün bütün güzellikleri ve çirkinlikleri burada yaşanıyor. Mezun olurken bu güzellikleri yaşamak için o çirkinlikler ile boğuşma gücünü kendimi hissetmedim açıkçası. İstanbul’a ait de hissetmedim kendimi ve gelmekten hep uzak durdum. Sonunda o gücü kendimde görmeyi başardım ve zamanın geldiğini fark ettim, ne olacaksa olsun dedim.

Hakan ile İzmir’den bir arkadaşlığım vardı ve o da bu ekipten bahsetti bana ve bu ekiple beni tanıştırmak istediğini söyledi. Arkadaşların provasına gele gide ben de ekibe dahil oldum. Burada güzel bir şeyler yaşandığını hissettim. Deminden beri konuşulan her şeyi yaşayarak gördüm. Buradaki insanların çok büyük planları var ama kendileri egoları büyük insanlar değil ve birbirleri ile ego mücadelesine girmiyorlar, egolarını yarıştırmıyorlar aksine bir olmaya dair fikirleri. Ben de o bir olmaya yakın bir insanım, bu yüzden çok mutlu oldum bu tanışıklıktan ve ekiple birlikte hareket etmeye başladım. Provasından birlikte akşam eğlencesine, birlikte rakı içmekten sokaktan geçen adamları tahlil etmesine kadar; birlikte bir yaşam oluşturduk burada ve ben de bu yaşamın içinde kendimi oldukça eritmeye çalışıyorum.

Serhat: Ve bombacı Mülayim ve onun ikiz kardeşi Bünyamin karakteri ile Volkan’da döktürüyor :)

- Oyuna bağlı kalmanın ötesinde doğaçlamalar ile ilişkisi nasıl ekibin?

Volkan: Olabildiğince metne sahip kalıyoruz ama çok küçük doğaçlama payı da var. Netice de interaktif bir iş yapıyoruz. Işıklar kararıyor ama buradaki seyirci bizim sadece bir anımıza tanık olmuyorlar. Burada bir bar yaşantısı var ve içinde mutlaka o an gelişen bir süreç yaşanabiliyor. Ya da oyuncu arkadaşlar o anda bir şeyden etkilenip oyunun genel seyrini değiştirmeden kendince bir şeyler katabiliyor. Bunlar da ekstradan bir renk oluyor.

Serhat: Buna tam verilecek bir cevap yok aslında. Çerçeve sahnede ve var olan bir tekstin dışına çıkıyor değiliz ki. Bir barımız var, 70 tane insan geliyor ve biz oyun oynarken laf atıyor seyirci. Mesela kadın - erkek kavga ederken kadınlardan bir anda alkış geliyor, yok sayamayız ki. Var olan teksti gerçek bir hayata dökme çabası bu. Yani bir yerde bize tekst gibi de gelmiyor doğaçlama gibi de. Yazarlarımız çok gerçek yazıyor biz de sahne üzerine o gerçeğe bağlı kalıyoruz aslında.

Bizim seyircimiz yok aslında burada; bu akşam 75 kişi olacaksa bizle diyelim 85 hep birlikte oynuyoruz iki saat içinde.

- O zaman her an sürprizler olabiliyor bu durumda? 

Serhat: Kesinlikle. Örneğin bir resim satma hikayesi var oyunda ve o resmi kimsenin almaması gerekiyor, benim güç gösterime dönüşmesi için. Derken seyircinin biri ‘’ben alırım’’ dedi. Burada o zaman yazılmış metnin bitmesi lazım :) E biz de gittik al o zaman dedik. Adam da kaldı, almaya kalktı falan ki biz 50 bin lira demiştik o eski Türk parası 50 milyon sanmış, çıkarttı uzattı abi dedik 50 bin lira. Salonda kahkahalar yükseldi o anda tabi :)

- Hemen bir diğer oyuncumuz daha bizimle. Aydın ekibe yeni dahil olanlardan değil mi?

Serhat: Aydın aslında grubun kurulduğu günden beri var içinde okulu bitirip anca geldi :)

Aydın:  Daha da bitmedi ama okul :) Bugün ilk oyunun heyecanı içindeyim sonrasını düşünüyorum açıkçası :)

Hakan: Çok tehlikeli bir adamdır ama kendisi :)

Aydın: Bakalım, göreceğiz.

- Böyle bir durum da var ama değil mi? Mesela her bölümde oynamayıp diğer bölümlerde oyuna dahil olan arkadaşlarımız var.  

Hakan: Sekiz yan karakter var. Ara ara girip çöreklenenler mesela :) O bölümde durumun gerektirdiği konuk oyuncularımız var yine.

Bu oyunun kadrosu bu ama G.İ.T.’in diğer projelerinde başka arkadaşlarımız da olacak, kadro büyüyecek. Teknik kadro da dahil 14 - 15 kişiyiz şu anda.

Volkan: Zaten projeler yavaş yavaş hayata geçince buradaki kişi sayısı amacımıza yetmeyecek. Bizim gibi burada olan diğer arkadaşlarımızın da katılımı ile yepyeni işlerde buluşacağız.

Melisa: Bir de bir anlaşılmazlık olmasın diye altını çizmek isterim. Dizi - Tiyatro dediğimiz şeyde her hafta yeni bir bölümü oynuyoruz. O yüzden her hafta yeni bir karakter dahil olabiliyor.

Hakan: Altıncı bölümde mesela 11 karakter 9 oyuncu var. Ana kadro ama 5 kişi.

Serhat: Deniz, Sema, Metin gibi diğer burada bulunmayan oyuncuları da atlamayalım. Metin mesela inanılmaz bir arkadaş. İzmir’den sırf bu oyun için geliyor ve her zaman da çağırın, gelirim diye koşan biri.

- TV adına bir düşüncesi var mı ekibin?

Ekibi memnun edecek, tatmin edecek, yine tiyatroya devam etmemizi sağlayacak bir anlaşma olursa kesinlikle olur ama biz barda tiyatro yapmayı hep sürdüreceğiz. Diyelim ki bu oyunu ekranlara taşıdık başka bir oyun ile burada olacağız. Dünyada ve Türkiye’de yapılmayan bir şeyi yapıyoruz biz, ikinci bir projemiz de öyle olacak. Çalışmaları sürüyor onun da sürpriz olsun.  

- Usta oyuncu Halil Kumova’da ekipte ve az sonra kendisinden de dinleyeceğiz ama kendisi nasıl dahil oldu ekibe? 

Serhat: İstanbul’a ilk geldiğimde, 2004 yılında tanıştığım çok özel insanlardan kendisi. Bir süre internet ya da mesaj gibi yollarla devam etti bağlantımız. Sonra bu projeyi kurguladığımızda bu da bir farkımız aslında. Bir arkadaşa sakal takarak bir baba rolünü oynamasını isteyebilirdik, bugün yapılan bir şey de bu aslında ama ne kadar iyi oynanırsa oynansın bu gerçeklik duygusunu bozan bir şey. Ben çok ihtimal vermedim ama yüreğim çok istedi Halil ağabey ile olmayı zira reytingi yüksek devam eden bir dizisi falan da olunca. Ama işte istediğim için bunu bir gün kendisi ile paylaştım ve açık olayım kibarca reddedeceğini düşündüm yalan değil :) Kolay değil çünkü ciddi bir karakteriniz var ve genç bir ekiple barda tiyatro yapacaksınız falan çekindim açıkçası. Hakikaten burada diye söylemiyorum herkesin harcı değil bu riske girebilmek. Korkarak söyledim o yüzden ve daha cümlenim yarısında ‘’ne zaman başlıyoruz’’ dedi kendisi :) Birçok insanda tiyatro adına olmayan bir aşk var kendisinde, gerçekten lütfetti ve acayip keyifli oldu Berkecan karakteri. Böylesi bir usta ile çalışıyor olmak bizim için büyük bir zenginlik. Bir avantajı daha var tabi bu durumun. Seyirci bir kendisi ile bir Yelda Karataş ile karşılaşınca bakış açısını da değiştiriyor oyuna; üç - beş kişi bir araya gelmiş bir oyun yapıyor durumundan konumumuzun ciddiyetine geliniyor burada.   

- O zaman hemen Halil ağabey’e dönmemiz gerekirse sizin G.İ.T. ekibine ve bu oyununa dair söyleyecekleriniz nedir?

Halil Kumova:  Serhat kardeşimin açılım olarak bahsettiği o aykırı olmak ile başlamak gerekir belki. Benim yapımda da o aykırılık hep var ve bunu hep hissediyorum ve yine kendisinin anlattığı gibi teklif bana geldiğinde sözünü bitirmesini o yüzden beklemeden kabul ettim. O heyecanı hep içimde hissediyordum. Tiyatro geçmişim 74’lerden geliyor ama uzun zamandır bir tiyatro yapmamıştım. En son sanırım 2004 yılında bir oyunda oynadım. Haricinde birçok teklif geldi ama kendimi yakın hissedemediğim için o gruplara uzak kalmıştım.

Burada biz tiyatroyu bara getirdik, bar tiyatrosu da denmiyor aslında buna; tiyatronun bara gelmiş hali. Dolayısı ile bu ekiple olmaktan dolayı çok memnunum, bana çok güzel bir enerji katıyor. Ayrıca onların büyükleriyim, babalarıyım ve bu yüzden de çok mutluyum. Prova saatleri, çalışma disiplini gibi bazı şeyleri benden aldıklarını düşünüyorum ama :)

Berkecan karakterini çok sevdim ben. Hep eleştirilen o sol insanları vardır ya ülkemizde, böyle bir adam bu adam. 68 kuşağını yaşamış ama 80’ler sonrasında o da kendisini politize etmiş ama hâlâ dik duran ama bir o kadar da fos bir adam kendisi :)

- Çekimleri şu an için bitti ama yeni sezonda devam edecek olan bir dizi ‘’Aşk ve Ceza’’. Siz de önemli bir roldesiniz peki çalışma saatleri açısından bir problem yaşadınız mı?

O sıkıntıları çok yaşadık çünkü çekimler esnasında özellikle son dönemler sahnelerim arttığı için üç - dört günü buluyordu sette olmam. Şimdi tatildeyiz dizi olarak rahatım şimdi ben onlara fırça atıyorum, hadi gelin daha çok prova yapalım diye :)

- Ahmet Moran bu dizide öne çıkan bir karakter oldu. Biraz kendisinden bahsedelim mi?

- Bu dizinin başlarında birkaç bölümlük bir karakter olarak kurgulandı Ahmet Moran. Ancak daha burada iki aşiret var ve kavgaları öne çıkmaya başladı. Öne çıkmaya başlayınca Ahmet Moran’da kendini gösterdi ve konuşulan kötü bir adam oldu ama aslında her yerde şunu söylüyorum. Kendi doğruları olan bir adam bu adam ve kendince de haklı. İstanbul’da büyümemiş ki bu adam Van’da büyümüş. Oradaki yaşam standartları ve ekonomik şartları onu bir şekilde zorlamış adamın yapacak bir tek işi var, o işi biliyor, o işi yapıyor. Arkasında bir koca aşiret var ve geçimini zorlaması için bu adamın çok çok çok şey yapması lazım. Çiçek ile olan ilişkilerini de böyle düşünüyorum. Onun için bir yerde diyor ki ‘’o benim canım’’. Onu vurmak, incitmek değil amacı ortada olan savaşı sahiplendiği için öfkeli. Bir yerde kızını kullanıyor evet.

- Bugüne kadar birçok başarılı dizide ve filmde sizinle karşılaştık. Sizin için en önemli rol hangisi oldu, böyle öne çıkan bir karakter var mı aralarında?

Hemen söyleyeyim. ‘’Yeditepe İstanbul’’ isimli bir TRT dizisinde iki bölümde şarapçı karakterini oynamıştım. Bir tanesinde Emre Kınay ile birlikte bir sahnedeydik hatta final bölümüydü ya da sezon finaliydi. Özellikle o sahneyi mesela keyifle izliyorum bugün de. Arada bir sürü şey çekildi ama bu Moran karakterini ayrıca sevdim, sanırım bu da ekrana yansıyor.

- Dizi ile sinema arasında olan farklardan biri de izleyicinin bakışı olsa gerek. Mesela bir dizide bir rolle bir anda milyonlarca kişi tarafından tanınan bir hale gelinebiliyor öyle değil mi?

- Üstadımız, ustamız mesela Tuncel Kurtiz. Yıllardır bu işin içinde değil midir? Ama en son dizisi ‘’Ezel’’de bir anda bir idol haline gelmedi mi? Maalesef ülkemizde böyle bir şey var. Sinema bir prestij ama diziler sanki biraz sabun köpüğü gibi. Ama olmalı mı? Evet olmalı. Ülkemizde dizi çekimlerini önemsiyorum. Bu diziler sayesinde ülkemizde sinema sektörü, oyuncu - yönetmen kalitesi çok gelişti, bunları borçluyuz gibi.

- Son olarak yanımızda yine özel bir yürek sevgili Yelda Karataş’ta bizimle birlikte. Kendisi bu ekibin ayrı bir rengi, bu oyunun beraberinde konuk oyuncusu? Siz neler söylemek istersiniz?

Yelda Karataş: Beni bu ekiple sevgili Halil Kumova tanıştırdı. Biz kendisi ile aynı kuşaktanız zaten Halil ile. Beni kaç gecedir çağırıyordu, gel ve bu oyunu mutlaka izle diye. Ben sanırım dördüncü bölümdü izlemeye gittim ve gülmekten kendimi alamadım. Oyunculuklarına, performanslarına hayran kaldım ve kendilerine de söyledim tiyatro bara değil bar tiyatroya gelmişti. Yepyeni bir şeydi bu ve örneği yoktu yaptıklarının. Seyirci ile kurdukları ilişkide de çok dikkatli olduklarını gördüm ve onlara oyuna katılmak istediğimi belirttim. Hakan ve Özge biliyorsunuz olağanüstü iki yazar; var olan tiplerin üzerine düşündüğümü geliştirdiler ve bana dediler ki; ‘’gel bakalım, öyle kolay değil artık bizimle oynuyorsun’’. Çok zarif bir şekilde kabul ettiler beni içlerine.

Halil: Öyle bir rol yazılmıştı aslında ama Yelda’nın kabul etmesi ile ciddi bir role dönüştü.

Yelda: İlk girdiğim karakter Berkecan’ın arkadaşı bir nikah memuruydu. Bu rolle beni aralarına aldılar ondan sonra Adalet isimli bir avukat tiplemesi geldi peşinden.

- Sizin birlikte projeleriniz oldu ikinizin ve önümüzdeki günlerde de bir yenisi bekleyecek bizleri.

Halil: ‘’Bozkırda Bir Çiçek’’, ‘’Kırık Zeytin Dalı’’, ‘’Selvi Boylum Mor Yazmalım’’ ve bir de yönetmen Hasan Karcı’nın ‘’Madam Katina’’ isimli bir film projesi olacak önümüzdeki günlerde. Sımsıcak bir İstanbul öyküsü.

Yelda: Gördüğünüz gibi Halil’i bırakmıyorum ben :) O kaçmaya çalışıyor ben peşinden koşuyorum :)

- Belki bir aşiret yolu gözükebilir bundan sonra belli mi olur :)

Yelda: Bak duydun Halilciğim :)

 

Meis Bar'a ve Zeki Çelik'e teşekkürler ...

 

TEMMUZ 2010

 

 

Bir İstanbul ARA'sı

Fotoğraf: Ara Güler