müzik - hâl / Gülden Gökşen

- Öncelikle müziğe piyano ile küçük yaşlarda başladınız ve yine biyografinize baktığımızda bu anlamda eğitiminizi büyük bir başarı ile tamamladınız. Müzik ile ilk tanışıklığınızdan bu eğitim sürecine kadar olan yolculuğunuzu sizden dinleyebilir miyiz?

-  Zaten çok küçük yaşta başladığım için eğitim sürecindeki dönemden bahsetmek pek mümkün değil, çünkü bu süreç bebeklik çağıma denk geliyor :) Babam iktisadi bilimler akademisinden mezun olmasına rağmen müzik onda gençlik çağlarından itibaren büyük bir tutku. Hatta zamanında amcamla beraber “Akisler” ismiyle bir grup kurup 45'lik bile çıkartmışlar. Ben doğduktan sonra da annemin de özellikle klasik müzik hayranı olmasından dolayı konservatuvar eğitimi almamı istemişler. Gerçi ailemin hedefi hobi olarak bu işi çok iyi öğrenmemmiş. Fakat ben müziğe ve piyanoya aşık oldum. Bu nedenle bu dünyayı hobi olarak öğrenmek bana yeterli gelmedi ve tüm zamanımı, eforumu hatta hayatımı adadım. Piyanoyu da müziği de meslek olarak görmüyorum, benim yaşam biçimim onlar. Ayrıca (babam hala bununla övünür) beni ilk kez sol anahtarı ile tanıştıran kişi de babamdır. Bana bir müzik defteri almıştı ve defterin tamamını sol anahtarı ile kaplamıştım. Çocukluk çağındaki eğitim sürecinde ise o kadar çok piyano çalışmaya başlamıştım ki (7 yaşındayken her gün en az 4 saatimi piyanonun başında geçiriyordum) annem biraz da bahçede arkadaşlarımla oynamamın doğru olacağını düşünüp piyanonun kapağını kitlerdi ya da kitaplarımı saklardı. Ben yine anahtari bulup çalışmaya devam ederdim. Uzun süreli tatillere gittiğimizde ise piyanoya olan özlemimden dolayı kağıtlara tuşların resimlerini çizer onların üzerinde çalışmaya devam ederdim. Kısaca ben hayatımı yönünü 6 – 7 yaşlarında seçtim diyebilirim.  

- Dünyanın birçok ülkesinde resitaller ve oda müziği konserleri gerçekleştirdiniz ve bu anlamda ayrıca birincilikler ve çeşitli başarı ödülleri kazandınız. Yerli ve yabancı birçok orkestra eşliğinde, dünyaca ünlü şefler ile konserler verdiniz. Bu toplamlar nasıl haklı başarılardı ve neler kattı size?

- Seçtiğiniz hayat biçiminde istediklerinizi tam anlamıyla gerçekleştirebilmek için bazı aşamalardan geçmek zorunda kalırsınız. Piyano yarışmalarını hiçbir zaman sevmedim ve tasvip etmedim. Ama bazı kapıları açtırabilmem için birkaç yarışmadan ödüllerim olması gerekiyordu. Yoksa ben bu yarışmalara özgeçmişim dala dolu görünsün diye girmedim. Çünkü yarışmak için piyano çalmayı, müzik yapmayı anlamsız buluyorum. Bence hiçbir yarışma bir sanatçının değerini göstermez. Örneğin o gün iyi bir gününüzde değilsinizdir başarılı bir performans gösteremezsiniz… Müzik duygularla bağlantılı olduğu için her an duygularınızın aynı seviyede olması mümkün değil, matematikten bahsetmiyoruz ki 2+2 4 etsin… Ama bu yarışmalar bana birçok Türk ve yabancı orkestra ile çalma ve önemli konser salonlarında resital verme fırsatı sundu. Bu da doğal olarak beraberinde iyi bir kariyeri getiriyor. Bu aşamadan sonra ise herhangi bir yarışmaya katılmayı düşünmüyorum, hatta artık uluslararası yarışmalarda jüri üyesi olarak görev alıyorum.

- Ülkemizde klasik müziğin yerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Hâlen de yanılmıyorsam akademik kariyerinize devam ediyorsunuz? Özellikle bir araştırma görevlisi olarak günümüz gençlerinin klasik müziğe duruşları nasıl buluyorsunuz?

- Türkiye'de klasik müziğin yayılması ve dinlenmesi hakkında bazı sanatçı arkadaşların düşündüğü gibi pesimist bir yaklaşım içinde değilim. Aksine önümüzde bazı örnekler var bu örnekleri görmüyoruz belki de. Bundan 10 yıl öncesine baktığımızda Türkiye'deki toplam orkestra sayısı bir elin parmaklarını bile geçmezken, şu anda sayamayacağınız kadar çok özel ve devlet orkestraları bulunuyor. Büyük firmalar da klasik müziğe yatırım yapıyorlar. Eğer arz talep meselesi olarak bakarsak, talep olduğu için bu orkestralar gittikçe çoğalıyor diyebiliriz. Tabi ki bu talebi hiçbir zaman popüler müzikle kıyaslayamazsınız. Klasik müziği de caz müziği de tam anlamıyla anlayabilmeniz için belli bir eğitim seviyesinin üzerinde olmanız gerekiyor, çünkü bu müzikler daha komplike yapıya sahipler. Türkiye'deki eğitim seviyesi arttıkça bu müziklere olan ilgi de fazlalaşacaktır. Tabi ki basının da bu konuda katkısı olması gerekiyor. Gerçi bu konuda da ben ilerleme olduğunu düşünüyorum. Yine bundan birkaç yıl öncesini ele aldığımızda televizyon kanallarından devlet kanalları hariç olmak üzere neredeyse hiçbiri sanat programlarına yer vermiyordu. Halbuki şu anda birçok özel kanal da resim, heykel, sinema, müzik konularında detaylı programlara yer veriyor. Eminim bu yatırımları da karşılıksız kalmayacak ve birçok insanı sanat konularına yöneltecektir. Gençlere gelince doğaları itibariyle popüler müziğe yönelmeleri çok normal. Çünkü popüler müzik kelimeleri de içerir. Ve duygulara daha çabuk etki eder. Ama bu etki klasik müzik ya da cazda olduğu gibi yoğun değildir. Hisler oturmaya başladıkça bir kişi kültürel birikimini de destekleyen konulara yönelir. Ama en baştan beri savunduğum gibi gençlerin de klasik müziğe olan ilgileri gittikçe artıyor.

- Klasik müzikten caz müziğine doğru uzandığımızda ve burada ‘'Türkicaz'' adını verdiğiniz albümünüz ile sizinle buluştuğumuzda sormak istediğim eminim aklınıza gelenler aslında. Nerede ve nasıl başladı bu cazla buluşma sizde? Bu ilk albüme nasıl yol alındı, kimlerle çalışıldı üstünde? Sizi yakından takip edenler üzerinde nasıl karşılandı ve henüz yeni olduğu için belki de nasıl da karşılanacak dinleyicide?

- Yaklaşık 25 yıldır müziği hayat edinmiş bir insanım. Ve bu yolculukta bundan 4 yıl öncesine kadar sadece hali hazırda varolan eserler üzerinde çalıştım ve yorumladığım besteciler klasik müzik çerçevesinde sınırlıydı. Beste yapmaya başladığım döneme kadar olan sürecimi, sadece yorumcuydum olarak nitelendiriyorum. Bir gün üretmem gerektiğini düşündüm. Çünkü yorumculuk farklı, üretken olup sanata katkıda bulunabilmek farklı. Bestelerimi ilk yaptığım andan itibaren “mutlaka caz platformunda değerlendirilebilecek besteler yapmam lazım” diye düşünmedim. Sadece içimden geldiği gibi notaya yazdım ve caza daha yakın olduklarını gördüm. Aslında albümü genel olarak caz standartları içine sokmak doğru değil. Bu albümdeki bestelerin genel yapıları caz, klasik müzik, rock gibi türleri kapsıyor. Bu nedenle fusion olarak adlandırmak en doğrusu sanırım. Besteler genel olarak Türkiye'nin müzik türlerini içeriyor. Temalara baktığınızda Ege, Doğu Anadolu, Karadeniz, İstanbul gibi bölgelerin etkilerini göreceksiniz. Bu temaların alt yapılarını olarak caz ve rock müziği ile besledik diyebilirim. Parçalar ilk olarak piyano için bestelendi, hatta ilk başlarda diğer enstrümanları kullanmayı da düşünmüyordum. Daha sonra albümün prodüktörlüğünü de yapmış olan Nurkan Renda ile bir araya gelip aranje etmeye karar verdik. Nurkan klasik müzik eğitimi almış olmasına rağmen rock müzik ile iç içe olmayı tercih eden bir insan. Kısaca ikimizin farklı zevkleri bu albümde buluştu. Tabi ki diğer müzisyen arkadaşların da (davul: Volkan Öktem, bas: Eylem Pelit, gitarlar: Nurkan Renda, synth: Mert Topel, percussion: Mehmet Akatay, yaylı tanbur: Özer Özel, ney: Eyüp Hamiş) katkılarını yadsıyamam. Stüdyoda müziği yorumlama esnasında ise müzisyeni özgür bırakmak en doğrusu olarak düşündük, böylece onların da ruhları bu albüme girdi. Bu yeni müzik tarzını ise aslında bir reklam ajansı olan Alametifarika şirketi destekledi. Hatta bu albümle beraber onlar da Alametifarika Records bölümünü kurdular. Dinleyicinin nasıl karşılayacağına gelince: Elbette kimse “beğenilmesin” diye eser üretmez. Ama amaç sadece karşı tarafa beğendirmek de değildir. Beste yapmak insanın kendi dünyasını seslerle anlatmasının en güzel göstergesi. Ne var ki bu dünya, herkes tarafından onaylanmayabilir ya da çok cezbedici gelebilir. Bu sonucu da en iyi zaman gösterecek.

Caz müziğinin ülkemizde giderek yükselen bir çizgisi var, bu biraz da son yıllardaki temsilcilerinin başarısı mı? Öyle ki, bu anlamda çalışmaların bugüne kadar dünyanın birçok yerinde de ses buluyor olması güzel kesinlikle. Caz ve siz peki ve dinleyicisi, düşledikleriniz caz adına, bundan sonraki projeleriniz mesela?

-  Caz müziğinin dünya üzerinde de gittikçe yükselmesinin en büyük sebebi bu platformun çok geniş ve renkli olmasıdır. Klasik müziğin bile caz müziği yanında oldukça kısır kaldığını söyleyebilirim. Çünkü kurallar kısıtlanmaları beraberinde getiriyor. Halbuki caz insanın kendisini özgürce yaşayabildiği en güzel alanlardan biri. Tabi ki son dönemde Türkiye'ye baktığımız zaman Kerem Görsev, Aşkın Arsunan gibi çok önemli müzisyenlerin de bu yayılımda büyük katkıları olduğunu görüyoruz. Ayrıca konser organizasyonlarının fazlalaşması ve bu organizasyonlar sayesinde yurt dışından da çok önemli sanatçıların Türkiye'ye gelerek konser vermeleri büyük bir kitleyi olumlu etkiliyor. Özellikle Akbank, Garanti Bankası gibi çok büyük kuruluşların destekleri pozitif tetiklemeyi oluşturan en güzel örnekler.

Besteleri yaparken albüm fikrini baz almadım. Albüm sadece yazılmış olan eserleri seslerle ölümsüzleştiriyor. Bu nedenle bir albüm bitti şimdi ikincisi düşüncesi içinde değilim. Beste yapmaya devam ediyorum ama bu ikinci bir albüm için değil. Bir gün bunları da kaydetmek istersem girişimlerde bulunacağım. Şu anda bu tür “kısmen ticari” girişimler yerine konser verip sadece müzikle yaşamayı tercih ediyorum. Tabi bunun yanında konservatuvardaki eğitmenlik durumum da var ve elimden geldiğince öğrencilerime de müziği yaşamayı öğretiyorum.  

- Gerek klasik gerekse caz müziği adına sizin özellikle başarılı bulduğunuz müzisyenler kimler? Ve haricinde günümüz müzik piyasası ve yapımları hakkındaki düşünceleriz neler? Siz ne kadarını takip edebiliyorsunuz örneğin ve bu yeni yılda müzik adına ne gibi temennilerde bulunuyorsunuz?

-  Başarılı bulduğum gerçekten çok sayıda müzisyen var. Hepsinin ismini sanırım buraya sığdırmak zor olacaktır. Ama klasik müzik alanında her zaman Martha Argerich ve Ivo Pogorelich'in, caz müziğinde ise Chick Corea ve Miles Davis'in bende ayrı bir yeri olmuştur. Günümüz müzik piyasasında ise tabi ki çok beğendiklerim de, benim dünyama hitap etmeyenler de var. Örneğin Türkiye'de çok popüler olmasına rağmen arabesk müziğe hiçbir zaman ilgi duyamadım. Bu tür müzik yapıtları bana belli bir tema altına, ticari kaygı düşüncesi ile işlenmeye çalışılmış basit altyapıları hissettiriyor. Bu nedenle bu tür oluşumlardan uzak duruyor ve takip etmenin de anlamsız olduğunu düşünüyorum. Ama maalesef ne kadar kaçmak istesem de bindiğim dolmuştan bakkala, yolda yürürken önünden geçtiğim bir müzik mağazasından taksilere kadar bu tür müziklerle iç içe olmak zorunda kalıyorum… Kısaca müzik ya da sanatın herhangi bir kolu bir acitasyon alanı değildir ve bu bağlamda da kullanılmamalıdır. Umarım yeni yılda hem caz hem de klasik müzik alanında yeni sanatçılar da karşımıza gelir ve yapıtlarını bizlerle paylaşırlar.

Bir web siteniz var ve internet ortamında da dinleyicilerinizle buluşuyorsunuz. Ayrıca web sitenizde çeşitli konserlerinizden görüntülerde izlememizde, çalışmanızdan bir örnek dinlemek de mümkün. Misafirlere ayrılan sayfanızda başarınızı destekleyen bir kitlenin olduğu gerçeğine varmak da elbette. Böylesi bir ortamda buluşmak kendileri ile nasıl bir heyecan? Başka sürprizler bekleyebilir mi kendilerini ilerleyen günlerde?

- Web sitesi benim açımdan da çok enteresan oldu. Her gün siteye bakmak beni, sanırım orada yazan arkadaşların hepsinden daha fazla heyecanlandırıyor. Hele de ürettiğiniz bir oluşum üzerine olan yorumları okumak kendinizi de yenilemenize ortam sağlıyor. Böylece karşı tarafa ne derece hitap edebildiğinizi de görüyorsunuz. E-mailini yazan arkadaşlara mutlaka geç de olsa cevap yazıyorum. Müziği paylaşmak çok güzel bence. Sürpriz konusuna gelince, web sitemin olmasının sebebi insanların dünyasını renklendirmek değil kendimle ilgili bilgi verebilmek. Sanırım bu renklendirme ve sürpriz işini yeni bestelere bırakırsak çok daha iyi olacaktır. Teknolojik bir ortam, klasik müzik alanında yetişmiş bir sanatçı için fazla da cezbedici değil açıkçası. Hani en fazla belki iki üç resim daha gelir o siteye. Bir de bu yakınlarda albüm için bir pop-up açılacak. Böylece siteyi ziyaret eden herkes albümün içeriğiyle ilgili bilgileri çok daha rahat elde edebilecek.

- Ve son olarak müzik ile amatörce ilgilenen ve gelecek adına bir kariyer yapmak isteyen gençlerimize iletmek istediğiniz bir mesajınız var mı?

-  En büyük tavsiyem özellikle ilk başlarda ne bulurlarsa dinlemeleri. Bir müddet sonra kendi zevkleri eleme yoluna gidecek ve gelişim gösterebilecekleri alanı belirleyecektir. Tabi ki nota bilgisi gibi eğitim bilgileri de özellikle belli bir aşamadan sonra gerekli oluyor. Başlangıçta sadece duyuş yeteneğine güvenen ve bu şekilde ilerleyen bir kişi, solfej, armoni, form bilgisi gibi alanlara hakim olduğunda yaratılarını sınırsızca oluşturmanın daha rahat olduğunu fark edecektir. Demek istediğim konservatuvar eğitiminin bu alanda şart olduğu değil. Lütfen yanlış anlaşılmasın. Konservatuvar eğitimi bence sadece bir seçim meselesi. Bu tür bir okula gitmeden de bu konularda uzman bir kişiyle çalışarak kişinin kendisini geliştirebilmesi elbette mümkündür.

Sayın Gökşen, bu güzel söyleşi için size çok teşekkür ederim. Nice başarınızı sonuna kadar alkışlayacağıma inanıyorum ben.

-  Ben çok teşekkür ederim. Sizlerle bestelerimin yanı sıra düşüncelerimi de paylaşabildiğim için çok mutlu oldum.

 

Gülden Gökşen Web Sitesi

Söyleşi : Kadri Karahan Ocak 2006