Hüsnü Arkan
               
              Ne zaman haziran gelse, omuzlarıma hep garip bir ağırlık  çöker. Ne zaman haziran gelse, havada leylak kokusu. Havada kar.
                              Bir  kış günü, üçüncü kat, solda bir oda, arkadaşı Orhan Kemal.
              
              Kim istemez ki Nazım'la hapis yatmayı, kim istemez  Nazım'la birlikte ölmeyi... 
              
              Yolları hapishane de kesişen iki aydın, iki arkadaş.  Ölürken bile Haziran'ı seçecek kadardılar. 
              
              Bir haziran aydınlığında Nâzım Hikmet, başka bir haziran  coşkusunda Orhan Kemal. Birer gün arayla gittiler, birer gün arayla. Bir  bir...  
              
              Ahmed Arif, Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Haşim, Abdurrahim  Karakoç, Cahit Zarifoğlu, Cahit Külebi, Tahir Alangu, Hasan İzzettin Dinamo,  Ahmet Muhip Dıranas, Fuat Köprülü, Cahit Irgat, Ebubekir Hazım Tepeyran,  Hamdullah Suphi Tanrıöver, Halide Nusret Zorlutuna, Cemil Meriç, Peyami Safa,  İzzet Melih Devrim, Tahsin Saraç, Hulki Aktunç…
              
              Ne çok haziran kokuyorsunuz şimdi oralarda. Ne kadar çok  gerçek.
              
              Haziranda ölmek zor. Öyle diyordu Hasan Hüseyin  Korkmazgil, 3 Haziran 63’ü/Bir kırmızı gül dalı eğilmiş üstüne/Bir kırmızı  gül dalı şimdi uzaklarda/Okşar yanan alnını Nazım Ustanın/ Gece leylak ve  tomurcuk kokuyor/Uy anam anam/Haziranda ölmek zor.
                              Ancak bu kadar bir şiir  düşebilir meydanların kalbine. Ancak bu kadar bir şarkı düşer sıkılmış  yumruklara…
                            
              Haziranda Ölmek Zor şiirini besteleyen, şiire başka bir  soluk getiren, başka bir nefes, başka bir şair, başka bir dost, başka bir yürek  Hüsnü Arkan. Elbette haziran’ı konuşacağız, elbette daha çok konuşacaklarımız  da olacak.
               
              
               
              -  “Haziran'da Ölmek Zor" Hasan Hüseyin Korkmazgil'in büyük bir şiiridir.  Hüsnü Arkan bestesiyle de büyük bir şarkı oldu. Olaylara, tanıklara,  hikayesinde geriye sadece tek siz kaldınız. Peki, o yıllarda neler yaşandı?  Yasakların gölgesinde Hüsnü Arkan ne gibi süreçlerden geçti?
              - Şarkının büyüklüğü konusunda  yazdıklarınız için teşekkür ederim. Ben yalnızca Hasan Hüseyin’in şiirinin  ruhuna uygun bir sonuç elde etmeye çalıştım. Tabii, bu sonucun geniş bir  muhalif kitleye ulaşmasını Grup Yorum sağladı. Dolayısıyla hikâyeden geriye  kalan yalnızca ben değilim; hikâyenin, dinleyicisiyle, yorumcularıyla devam  ettiği kanısındayım.
                
              O dönem hakkında pek çok şey  yazılıp çizildi ki, yazıp çizenler arasında ben de varım. Neler yaşandığını bir  tanık olarak anlatmaya çalıştım ve hâlâ da anlatmaya çalışıyorum. Bugünle  kıyaslandığında, çalışan kesimler için, adalet isteyenler için, zenginlikten  hakkı olan payı alamayanlar için çok şey değişmediğini görüyorum. O dönemin  benzeri ve hatta bazen o dönemin uygulamalarını da aşan bir baskı ortamı hâlâ  sürüyor. Hâlâ aynı süreçten geçiyoruz.
              -  Şarkı ilk kez 1988 Yılında Grup Yorum'un albümünde yer aldı ama sizden hiç  dinlemedik bu şarkıyı. "Haziranda Ölmek Zor" bestecisinin bir  albümünde yer alacak mı? Değilse, neden?
              - O dönem yazdığım şarkılardan  oluşan bir albüm projesi oluşturmaya çalışıyorum. Belki bu proje içinde yer  alabilir ama zamanı konusunda bir karar vermiş değilim.
              -  ''Solo''da ve geçtiğimiz günlerde yayınlanan ''Yalnız Değiliz''de ve elbette Ezginin  Günlüğü yolculuğunuzda Nazım Hikmet, Can Yücel, Orhan Veli gibi birçok şairin  şiirlerine bir soluk da getirdiniz. Şiirler bestelenirken Hüsnü Arkan'ın en çok  dikkat ettiği nelerdir? 
                
              - Şairlerin bu meseleye nasıl  baktıklarını az çok biliyorum. Şiirlerinin şarkı haline gelmesini genellikle  heyecan verici buluyorlar. Ama öte yandan şiirin etkisini kaybetmesinden de  endişe ediyorlar. Benim için önemli olan şairi memnun etmektir. Çünkü hikâyeyi  asıl o anlatıyor, ben yalnızca anlatılan hikâyeye başka bir sanatın giysisini  giydiriyorum. Bu giysi dar gelmemeli, şiirin kişiliğine uymalı, ruhunu  aktarabilmeli. Şiir bunu giydiğinde bobstil olmamalı.
              -  Her şiir bestelenebilir mi? Yoksa, şair müziği içine saklayıp şiiri öyle mi  yazıyor?
                               - Buna kişisel olarak yanıt  verebilirim. Benim, üstüne müzik yazamadığım ve yazamayacağım, bazen de yazmayı  tercih etmediğim pek çok şiir var. Ayrıca bazen şairin yakaladığı ya da  sakladığı müziği ortaya çıkaramayabilirsiniz. Bazen de tam tersi olur; içinde  müziğe ilişkin bir şey saklamayan bir şiirden hoşa giden bir şarkı  yapabilirsiniz. Bu iş daha çok şiir beğeninizin ve müzikteki becerilerinizin  yönlendirdiği bir süreçtir. 
               
              
               
              - Bir  eserin güzel olduğu konusunda başkasını inandırmak mümkün müdür? Güzelliğin  yapısı belirlenebilir nitelikte midir?
                
              - Popüler beğeni toplumsal ve tarihsel bir şey... Bir dönem  güzel olduğuna inanılan şeyler, toplumsal yapı değiştiğinde rağbet  görmeyebilir. Sanatta, edebiyatta ve mimaride dalgalar halinde arka arkaya  gelen ekoller, üsluplar var. Bunlar toplumsal değişimlerin izlerini taşır, yeni  beğeniler oluşturup o beğenilere yönelirler. Ama öte yandan, bütün çağların  ortak kültürü olarak ifade edebileceğimiz daha genel bir güzellik tanımı da  zorunlu… Müzikte, klasik ya da çağdaş-klasik eğitim almadan bir çalgıyı  mükemmel bir biçimde çalmak neredeyse olanaksızdır. Klasik repertuarlara  yalnızca dinleyici açısından değil, bu yüzden de ihtiyaç vardır. Edebiyat ve  tiyatro için de aynı şey geçerlidir. Shakespeare’i, Brecht’i, Stanislavski’yi  repertuarlardan çıkarırsanız, önce tiyatro eğitimi biter, sonra da tiyatronun  kendisi.
              -  Her şiir yapıtınızın, şarkılarınızın dünyası, bir bakıma onu alımlayanın  dünyasıyla bütünleşiyor. İki dünyanın karşılıklı alışverişinden kendi  benliğinin aydınlandığını gözler mi kişi? Yoksa sadece müziğin ritimlerinde mi  ilerler?
              - Ben daha çok hikâyeler anlatan şarkılar yazıyorum ama  arada bir iç dünyamın gözetlenmesine elverir şeyler çıktığı da oluyor.  Dinleyicide genellikle kendi dünyasına ait duygular arayıp bulma eğilimi  hâkimdir. Anlattığınız hikâyeye yakınlık duydularsa, sizin kendilerini  gözetlediğinizi düşünürler.
              -  70’li yıllarda aşk, sosyalist bireyselliğin içinde gizli yaşanan, kendine özgü  nitelikleri olan özgün bir halk ruhuydu. O günden bu güne baktığımızda neler  değişti? Neyi kaybetti insanlar?
                
              - Aşk hakkında konuşmayı pek sevdiğimi söyleyemem.  Konuşanlar da daha çok mitos diliyle konuşuyorlar zaten. Her tarihsel dönem,  bir başkasından şu veya bu biçimde ayrılabilecek, kendi özgün aşk anlayışına  sahiptir. Bence, aşk anlayışlarına saygı duyulacak insanların yaşadığı dönem  70’li yıllar değil, 1968 hareketinin dönemidir. O dönemin gençleri, toplumsal  yargıların ve kutsal aile mitosunun yükü altında ezilmeyi reddettiler. Dünyayı  değiştirmeye çalışırken aşkın tanımını da değiştirmeye çalıştılar. Bugünse içi  boşalmış, cinsellikten arındırılmış, ayrımcı ve ahlakçı bir aşk anlayışı hâkim.
              -  Son romanınız ''Mino'nun Siyah Gülü'' 60'lı yıllardan günümüze kadar gelen bir  sürecin hikayesi. Denizlerin idam edildiği sabah hiç uyumamışsınız mesela.  Babanız, Nuri amca , Anneniz ve siz. Neler biriktirdiniz o günden bu güne ?
                
              - Deniz Gezmiş ve  arkadaşlarının asılması, izleyen kuşaklar için bir travmadır. Bizim neler  biriktirdiğimiz çok önemli değil. Asıl önemlisi idamlara parmak kaldıran  soytarıların neden olduğu birikimler… Onlar, hâlâ süren bir baskı rejimini  biriktirdiler, hızla zenginleşen yeni ve tamamen ahlaksız bir burjuva tipini  biriktirdiler. Biz yalnızca, muhalif bir ruhu biriktirdik.
              -  Romanla birlikte içinde sunulan bir Hüsnü Arkan şarkısı sürprizi ile  karşılaştık. "5 Mayıs" şarkısı, 6 Mayıs'a bağlayan bir sabahın  şarkısı mıdır? Neden 5 Mayıs?
                
              - Az önce bahsettiğiniz gibi,  bu, belki affedilirler umuduyla radyo başında beklediğimiz gecenin ve o gece  hissettiklerimizin şarkısı. 
              
                              
              
                
                             
               Hüsnü Arkan / 5 Mayıs
               
              Bünyamin  Abi 
                              Işık  esiyor bir yerden Bünyamin abi, perdeler iç çekti
                Rüyamda senin çay  ocağının dibinden altın fışkırdı gördüm; rüyam zengindi
                Göz  aç Karaköy’deyim balık ekmek yedim öğle vakti
                Göz göze geldik,  ısmarladı, elleri titriyordu
                Lâleli’de otel  odası, hayret ki terlemiyor; kravatlı bir ibneydi
              Hastabakıcılar  bilir, tanıyorsun deli değilim Bünyamin abi
                Hap  alıyorum, vakitli alıyorum; bir takım bombalar
                Tur bindiriyorum  kendime kafam Mevlevi ayini
                Başhekim  müşahedeye döndü, falçatama yakışacak yüzü var tertemiz
                Basın diyor  damardan; kravatlı bir ibneydi
              Ben  mal taşımışım bilmemneremde Bünyamin abi
                Yanık ve ihtiyar  bir bayıra karşı içimi boşaltmışım Afyon garajında
                Pandizlenmemek  için bir sivil soytarıya, aksa belinden
                Boşaltsa bana  mısın demezdim, kafam öyle iyi
                Kapkara  Browning’ini; kravatlı bir ibneydi
              Bugün gazoz şişesi  kadar yaklaştık çocukluğuma; doktor söyledi
                Yanında  kalçaları köpürüyor kız kardeşimin
                Beyaz da giymiş  akşamüstü etine yakışmış taşmış
                Kapağını  kendi açtı, olur ya gagalarım, aynı zamanda türbüşon
                Sonra stajyer  çıkageldi; kravatlı bir ibneydi
              Başım  dönüyor Bünyamin abi, Ayhan Işık sokakta tarih gibi bir kardeşime gittim
                Tuttu yolumdan  çevirdi bıyıklı pavyon kapısı ortam güzel dedi
                Biz  de güzeliz doluyuz içimizden ne geçse söyleriz dinle!
                Yakıştıramadı  cemâlime celâlimi, okuyamadı belimi
                Kim bilir kaç  çocuğu var; kravatlı bir ibneydi
              Aslında  kendime sokmak isterdim ben Bünyamin abi
                Sevdiğim  bütün karılar eski, anamın her lâfı sıkıntıya bismillâh
                Küçükken nasıl  döverdi nasıl döverdi
                Dinmiş bir rüzgâr  taşıyorum şimdi içimde 
                Anamın üstünde  yatar, bazen gözlük de takar
                Kaç defa para  sayarken gördüm; kravatlı bir ibneydi
              Koğuşta karpuz  keseceğim cinnetten kurtulunca Bünyamin abi
                Çatır  çatır yarılacak dolunay parmaklığın arkasına düşecek
                Bir de sen olsan  yanımda bir de manzaralı ranza
                Yatırsan  sıksan aralasan terete üç seyretsek sonra
                Oturumun  Allah’ıydı desen gülüşsek beş dakka ara versek
                Onlar  da ara verseler onlar da bizi seyretseler
                Kürsüye  sürtünenler, dili sürçenler; kravatlı ibneler
              Ben  hayatı uzaktan gördüm Bünyamin abi
                Kravatlı bir  ibneydi.
              Hüsnü Arkan