müzik - hâl / Murat Tuğsuz

 

- ‘’Günahkar’’ geçtiğimiz günlerde yayınlandı ve sizin beşinci albümünüz. Öncelikle dünden bugüne yol almamız gerekirse müzikle çocuk yaşlarda tanışıyorsunuz ve konservatuar eğitimi alıyorsunuz daha sonrasında. Bu süre içerisinde birçok enstrümanla tanışıyorsunuz? Biraz sizden dinleyebilir miyiz o yılları?

Ben çok küçükken dedem bana keman çalardı, daha 3 yaşındayken klasik müzikle iç içeydim. Dedem yüzünden amcalarım ve babam da müzik ile iç içe yaşamışlar. Bunun sonucu olarak zaten her zaman müzik yapan bir ailenin içinde yetiştim. Babamdan ney ve ud çalmayı, Rıdvan amcamdan çift sesli eşliği ve gitarı, Ayhan amcamdan ise blues ve jazz müziğini öğrendim. 5 yaşından itibaren babam bana özel piyano dersleri aldırdı, sonra konservatuara girmek çok kolay oldu tabi.  Konservatuarda şan, geleneksel Türk müziği, halk müziği ve bağlama gibi bir çok ders buna eklenince 7 - 8 enstrümanı çalar oldum.

- Bu esnada çeşitli mekanlarda ve klüplerde de sahne almaya başlıyorsunuz ve profesyonel bir süreç tam da bu noktada başlıyor adınıza? Sahnelerde nasıl bir sizle karşılaşıyoruz? Ve o günden bugüne sahne sizin ne ifade ediyor, nasıl bir büyü oluyor?

- Üniversite yılları bitene kadar çok içime kapanık bir yapım vardı. Ama sonra istediğim her insana istediğim kadar açılabilmeyi de öğrendim. Mesela ilk defa gördüğüm bir kıza ilgi duyduysam gidip o anda söylemeyi başarabildim. Bunun nedeni birazda sahne olsa gerek sahne insanı açıyor.

Sahnede insanlarla iletişim kurarım, bazen şarkı arasında bir anımı anlatabilirim, insanları güldürmeyi eğlendirmeyi severim onlara şarkı söyletirim ya da beraber söyleriz çoğu şarkıyı. Bu benim renkli bir program yapmamı sağlıyor. Ayrıca yaptığım her şeyi sahne kazancıma borçluyum bu benim asıl mesleğim.

- 800 besteniz var ve 400 kadarı new-age, 300’e yakını rock ve diğerleri pop tarzında. İki yıl içinde 900 adet de belgesel müziği yaptınız ki; Türkiye’de ilk chill out albümü de olan ve uzun bir süredir herkesin keyifle izlediği bir Coşkun Aral belgeseli ‘’Haberci’’nin müzikleri bu. Nasıl bir koşu, nasıl bir çalışma oldu ve size neler kattı beraberinde?

- Dedim ya sahne beni açıyor diye,  bir gün Coşkun Aral sahne aldığım yere geldi ben de hemen yanına gidip bestelerimi ‘’Haberci’’ belgeselinde kullanabileceklerini söyleyerek bir cd verdim. O kadar beğenildi ki 13 senedir birlikteyiz ve İZ; TV kurulduğunda müzik yapımcısı başka kimseyi düşünmediler bile. Ama  İZ TV çok zorlu oldu benim için zira her belgeselin her bölümüne ayrı müzik yapmam gerekiyordu. Bu da çok adet demekti, günde 20 beste yaptığım olmuştur o ara.

Benim avantajım tüm enstrümanları yine benim çalmamdı. Böylece parçaları stüdyomda hemen kaydedip bitiriyordum. Bir sene içinde 600’ü geçkin beste yaptım ve aralarından en iyilerini seçip ‘’Haberci’’ albümünü yaptım. Daha sonra eklenen bestelerle Türkiye’deki en büyük beste arşivlerinden birine sahip oldum. Bunlar İZ TV’nin bana kattığı güzel şeyler.

- Yine bu albümden seçilen tasavvufi izler taşıyan bazı çalışmalar ayrıca bir albümde toplandı ve şu anda amazon.com başta dünyada da birçok satış noktası ile dinleyiciye ulaşıyor. ‘’Young Sufi’’ müzik dünyası adına çok önemli bir proje ve imza bu peki genel olarak nasıl karşılandı dinleyicide, siz nasıl tepkiler aldınız? Bir de bu albümün devamı niteliğinde ‘’Acoustic 2009’’ var öyle değil mi?

- ‘’Young Sufi’’ aslında 15 senelik bir projemdi. Biz hep Enigma, Era , Gregorian gibi yurt dışındaki çağdaş kilise müziklerini dinledik. Ben de İslam müziğinin çağdaş versiyonunu yapmaya çalıştım. Yurtdışında çok seviliyor ama burada yeterli ilgiyi bulduğuna inanmıyorum. Benim için ‘’Young Sufi’’ albümünü dinleyip İslam dinini merak ederek araştıran ve hatta dinimizi seçen yabancı insanlar çok önemli.

‘’Young Sufi Acoustic 2009’’ birinciden sonra gelen talepler üzerine yapıldı. Bir kısım dinleyici geçmişten bu güne dinledikleri tasavvuf müziğinin sevilen eserlerini naturel ve çok sesli dinlemek istedi bizde bunu yaptık.

- Bu arada yalnız ‘’Haberci’’ ile kalmadı ve kültür bakanlığının hazırladığı belgesellerden tutun da Savaş Karakaş’ın belgesellerine, İZ TV’nin jeneriklerinden yayınlanan belgesellerine imza attınız. Belgesel müziği yaparken nasıl bir çalışma süreci yaşıyorsunuz peki ve müziklerin kuşkusuz katkısı çok büyük oluyor bu tarz çalışmalarda, bu anlamda gereken birikimin ne olması gerekiyor?

- Çok dinlemek gerekiyor öncelikle. İyi bir film müziği dinleyicisi olursanız üretirken çok yönlü düşünürsünüz. Ben benden önce gelen ustaları çok dinledim, örneğin Vangelis, Secret Garden, Yanni gibi; sonra işin içine Türk motiflerini kattım bu da benim farkım oldu.

- Akustik enstrümanlarla İstanbul'un tarihsel ve turistik beldelerinin adları ile özdeşleşmiş 12 şarkılık bir albüm daha var sizin imzanızla ki ben de çok keyifle dinlerim. ‘’Şehr-i İstanbul’’ çalışmanız da bu şehir kadar zengin bir içerikte. Zira bu sene kültür başkenti olması sebebi ile yine benzer bir çalışmanız var bildiğim kadarı ile? İstanbul, bu şehrin aşkı, bu tınıların buluşması; nedir özeti bu renkliliğin siz de?

- İstanbul çok tarihi renkli olan bir yer, kültür çeşitliliği ve boğazın güzelliği. Böyle bir şehir daha yok ama maalesef gereken değer verilmedi bu güne kadar. Denizine girilmez oldu, çarpık yapılaşma yüzünden yeşil alanlar çok azaldı maalesef. Ben İstanbul’u kendi gözümden anlattım ‘’Şehr-i İstanbul’’ albümümde. Müzik bazen kelimelerle anlatılamayan şeyleri anlatır insanlara.

- Ve siz tüm bu hareketliliğin içerisinde nicedir sanırım üzerinde çalışıyordunuz, bir de pop albümü yayınladınız. ‘’Günahkar’’ çok yeni yayınlandı ve raflarda yerini aldı. Öncelikle tam olarak ne kadar bir hazırlık süreci yaşadınız, nasıl bir albüm olması için ve kimlerle çalışıldı burada?

- ‘’Günahkar’’ albümüm 2003 senesinde bitmişti ama müzik piyasası da bitmişti. Araya bir çok şey girdi mesela askerliğim, evlilik, İZ TV vs. Artık yedi sene sonra müzik piyasasının düzelmesinden ümidimi kestim ve ne olursa olsun albümü çıkartmaya karar verdim. 2010 Ocak ayında dağıtımına başlandı ama 2 hafta önce internette korsanlarını gördük ve çok şaşırdık. Daha piyasaya bile çıkmamış bir albüm nasıl olurda korsana düşer diye.

Nereden sızdığını bulmaya çalıştık ama nafile. Bir de albüm 2010 albümü olmasına rağmen 2009 diye yazmışlar bu beni en çok üzen şey oldu albüm daha çıkmadan bir sene yaşlandı bu adamlar yüzünden.

 

- Sizi yıllardır özellikle sahnede dinleyenler için büyük bir heyecan olmalı bu çalışma, peki tepkiler gelmeye başladı mı, nasıl karşılandı bu çalışma? Bu albüm adına yapmak istedikleriniz neler? Örneğin klip hazırlanacak mı ya da konserler - sahneler planlandı mı?

- İlk konserim ve imza günüm 17 Ocak tarihinde İçerenköy Carrefoursa’da oldu. Tepkiler çok iyi ilk hafta olmasına rağmen satışlar yüksek. Şu an ‘’Günahkar’’  parçasına klip çekiyoruz, inşallah iki haftaya televizyon kanallarında seyredeceğiz.

Sahnede pek bir değişme olmadı aslında eskiden de ara sıra bestelerimi sahnede söylerdim şimdi de aynı. Ama insanların beni dinlemeye geldiklerinde çantalarından albümlerimi çıkartıp benden imzalamamı istemeleri çok hoşuma gidiyor.

Menajerim Burhan Şen şu anda çeşitli konserler, imza günleri ve sahne çalışmaları ayarlıyor. İnşallah çok konser yaparız.

- Uzun bir zamandır müziğin içinden biri olarak müzikte başarılı olmanın kriterleri nelerdir? Kalıcılığı yakalayabilmesi adına bir müzisyenin neleri kendisine hedef alması gerekir bu anlamda?

- Ben müziğin her şeyini biliyorum. Notasından tutun da mix, mastering’e kadar. Enstrümanları tanıyorum, sesimi nasıl kullanacağımı, nasıl beste yapılır sonra nasıl düzenlenir biliyorum. Gerekirse kendi albümüme davul da çalarım bas da, klavye de sonra onu kaydeder ve düzenlerim. Sahnede nasıl giyinilir, nasıl durulur ve hangi şarkıyı söylerseniz seyirci coşar bunları da bilirim.

İşte bütün bunlar kalıcı olmamı sağlar . Gençlere tavsiyem yarım yamalak iş yapmasınlar yoksa yarı yolda kalırlar.

- Dünden bugüne kimleri dinlediniz peki, kim sizi müzikleri ile her zaman kendini sevdirdi? Özel olarak gerçekleştirmeyi istediğiniz bir proje ya da çalışmayı istediğiniz müzisyen var mı? Hayatın bundan sonraki anlarında sizinle nerelerde karşılaşabiliriz?

- En çok tuttuğum müzik adamı Yanni’dir. Ondan sonra Hans Zimmer’in çalışmaları hoşuma gidiyor . Bu iki birbirinden değerli müzik adamıyla oturup bir şeyler yapmak çok hoşuma giderdi.

- Ve son olarak müziğin sustuğu yerde nasıl bir portre var karşımızda? Hayatın başka hangi tatları sizin özeliniz, sizin keyfiniz peki?

- Doğa sporlarına merakım var, yeşil alanları denizi dağları severim. Motosikletimle uzun yol yapıp çadır kurmak, kamp yaptığım bölgelerde tarihi yerleri gezmek hoşuma gider. Spor araba merakım var bir de. Çabuk hızlanan Cabrio arabaları severim, o yüzden arabamı sürekli modifiye ediyorum. O benim oyuncağım gibi yoğun trafikte bile sıkılmadığım bir araba. İçinde DVD player ve 2000 watt’lık müzik sistemi var. Bestelerimin çoğunu arabamda yüksek sesle dinlerim.Birde teknoloji delisiyimdir yeni çıkan her türlü teknolojik ürünü alır kullanırım.

- Yeni albüm adına tekrar başarılar dilerim ve bu keyifli söyleşi için çok teşekkür ederim. Yeniden görüşmek üzere.

- Ben çok teşekkür ediyorum bu keyifli söyleşi için.

 

 

Murat Tuğsuz Web Sitesi

Söyleşi : Kadri Karahan / Ocak 2010