Asya Gülgün Özkan

adimkadin@gmail.com

Kadri Karahan

kadrikarahan@gmail.com

ADAMAKILLI

 

Ogün Kaptanoğlu

Söyleşiyi yayına açtığımız 01 Ekim tarihi itibari ile sinemalarda vizyona girecek olan ''Cehennem'' isimli filmde başrolde izleyeceğiz kendisini. Hemen ardından Kasım ayında gösterime girecek olan bir başka filmini de heyecanla bekleyeceğiz ki ismi ''Bir Gevrek Bir Boyoz İki de Kumru''. Ogün Kaptanoğlu ismi ile bugüne kadar birçok filmde (''Hababam Sınıfı Serisi'', ''Kardan Adamlar'', ''Konak'' gibi) karşılaştık. Ayrıca yine birçok dizi de çeşitli roller ile karşımıza çıktı ki iki sene boyunca ''Parmaklıklar Ardında'' isimli dizinin Cengiz karakteriydi olarak hafızalara ayrı kazındı.

Kendisi ile ortak bir dostumuzun evinde keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. Öyle ki karşımızda şöhret olma duygusunun asla başını döndürmediği, gayet içimizden, gayet içten, sıcak bir dostumuz vardı adeta. Kahvelerimizi keyifle yudumlarken dünden bugüne içinde yer aldığı tüm projelere dokunmak istedik. Beraberinde bize özel dünyasının da kapılarını araladı kendisi ki orada bambaşka bir portre ile daha karşılaştık; nedenini söyleşiyi okuyunca anlayacaksınız. Ogün Kaptanoğlu'nu bir başka alkışlayacaksınız.

 

- Bu süreç modellik ve ardından reklam filmlerinde oynayarak başladı sizin için ve bu esnada ilk TV deneyiminizi de yaşadınız, öyle değil mi?

- Yaklaşık yedi sene öncesine kadar ben İzmir’de yaşıyordum. O dönemlerde modellik yaparken TV programı teklifleri geldi ve yerel TV’lerde iki tane program da sundum. Üç tane de reklam filmim oldu evet. O dönemde hep İzmir yaşantısı içerisindeydim. Onların yanında aile işi olan işlerde, şirketlerde çalıştım; saha yöneticiliği yaptım. 99 yılında askerden geldikten sonra yine benzer işlerin içinde oldum. Bu esnada Hababam Sınıfı serisinden teklif gelince İstanbul serüveni de başlamış oldu.

- Set olarak ilk profesyonel deneyiminizdi ‘’Hababam Sınıfı’’ serisi. Peki bir oyuncu olarak artık ne hazırdınız, sizi burada neler bekledi daha sonrasında?

- Kameraya karşı bir aşinalık zaten İzmir’de çekmiş olduğum programlardan dolayı vardı zaten. Ama elbette TV programı çok farklı bir formattı. Biri canlı bir bant yayındı sunduğum ki bu her iki deneyimle sete çıktığınızda biraz daha donanımlı oluyorsunuz diğer yardımcı oyunculara göre, avantajlı çıkıyorsunuz. Çok fazla yadırgamam olmadığı setin en rahat yardımcı oyuncularından biriydim. Zaten yönetmenimiz Kartal Tibet’ti.

- İlk başrol ‘’Kardan Adamlar’’ filmi ile geldi ki film çeşitli festivallerde de yarıştı. Hazım Körmükçü ile birlikte iki kişi oynuyorsunuz bu filmde ve zor şartlar altında çekimleri gerçekleşen bir film oluyor. Bu proje içine nasıl dahil oldunuz peki?

- ‘’Hababam Sınıfı’’ serisini çektikten sonra bir takım dizi projeleri vardı ama bir şekilde katılamadım ve yeniden İzmir’e dönme kararı aldım ve dedim ki: Bu kadar set bana yeter, ben aşık olduğum şehrime geri döneyim :) O dönemde senarist ve yönetmen Osman Dikiciler ‘in önerisi ile yönetmen Aytan Gönülşen ile tanıştım ve bir projesi olduğunu söyledi. ‘’Kardan Adamlar’’ 2006 senesinde hayata geçirildi. Bolu’da kar altında ve 2000 rakımda çekildi. Ama kopya olarak az rakamla çıkmamıza rağmen festivallerde yarışma imkanı bulduk. O sene Antalya Film Festivali’ne katıldı film ve ben de bu çerçevede gelecek vaat eden en iyi yardımcı oyun adayı oldum. Festivallerde güzel tepkiler aldı ama yönetmenin de ilk filmiydi, kuşkusuz bazı eksikler vardı ama benim evet ilk başrolümdü ve çok keyifli bir çalışma olmuştu.

- Birkaç dizi projeniz oldu ama bunların içerisinde özellikle en son oynadığınız ‘’Parmaklıklar Ardında’’ konusundan oyunculuğuna baştan sonra bir hayli dikkatleri üzerine çekti. Siz diziye ilerleyen bölümlerde dahil oldunuz. O ilk karşılaştığımız sert Cengiz karakteri ilerleyen bölümlerde kendini izleyiciye bir başka sevdirdi ama. Dizi adına biriktirilen ne varsa dinlemek istiyoruz aslında burada?

- Ben diziye sekizinci bölümde yardımcı yönetmeni Deniz’in önerisi ile beraber dahil oldum. Kuralcı, disiplinli bir gardiyan olarak oraya katıldı Cengiz karakteri. Ama dediğim gibi o kuralcılığı, disiplinliliği başta insanlar üzerinde kötü bir izlenim bıraktı, bir de tokatlama sahnesi olmuştu çünkü ama daha sonra anlaşıldı oradaki durumum tabi :)

- Daha sonra işin içine zaten aşk girdi ve bir anda her şey değişti?

- İşin içine aşk girince ki Özgül Kavruk benden bir bölüm sonra diziye dahil oldu. Beş - altı bölüm sonra Cengiz’den Beray’a tek taraflı bir ilgi duyulmaya başlandı. Konu tamamen değişti ve sonuna kadar da artık öyle gitti zaten.

- Ekiple nasıl bir uyum halindeydiniz, nasıl bir dostluk yaşandı orada?

- Uyumlu bir ekiple çalıştık çok güzel anılarımız oldu. Başlarda biraz zorluklar oldu elbette ama daha sonra birbirimizi tanıyınca çok güzel dostluklar oluştu aramızda. Bölümler de çok keyifliydi, ben karakterimi çok sevdim zaten dizide. Cengiz karakteri mesela başlangıçta bana kısmen benziyordu ama ilerleyen bölümlerde tamamen bana benzemeye başlardı, ben de olsam durumlar karşısında aynı onun gibi davranırdım demeye başladım. Çok güzel dostluklar edindik orada ben iki sene kaldım mesela ve bu süreçte 70’e yakın bölümde rol aldım.

Sinop’ta yaşamak yine benim için çok keyifli oldu bu süre içinde. Hiçbir önyargım olmadan gittim oraya ki gittikten sonra kat kat fazlasını buldum. Bir balıkçı kasabası, küçük bir şehir. Ben bir de deniz adamı olduğum için özellikle çok sevdim doğal yapısını. Ama maalesef bozulmak üzere ki biliyorsunuz bir termik santral kurulma projesi var hiç onaylanmaması gereken.

Bakanların oyuncular ve sanatçılar bu işlere burnunu sokmasınlar lafına inat ben özellikle bundan sonrasında burnumu bu işlere daha fazla sokmaya çalışacağım. Doğayı katletmek adına yapılacak her şeye karşıyım. Sinop’un özel bir doğal yaşamı var; ben serbest dalış yapıyorum mesela; dalış yapmaya gidiyordum orada da. Sadece dört gün boyunca aynı yerden geçmemiştim. Dört gün sonra aynı yerden geçtiğimde hektarlarca orman orada çöldü. Bunu gördükten sonra dehşete kapıldım. Biz burnumuzu sokmazsak toplumda sanatçıyız demeyelim zaten. Ne demek herkes kendi işine baksın. O zaman benim de sanatçı olarak yapacaklarıma, benim işime burun sokulmayacak. Bu zihniyette olan her insanın karşısındayım, karşısında olmaya devam edeceğim. Hala bu gerçeği görmeyenler varsa görsünler lütfen zaten görmeyeceklerin farklı zihniyette olduğu bir gerçek, burnumuzu sokmazsak eğer insan olduğumuzu anlayamayız özellikle bu konularda.

- Bu noktada aradaki farkları görebiliyoruz belki ama o ince detayların da farkına varmak istiyoruz aslında. Sinema nasıl bir dünya, TV dizileri nasıl bir dünya? Aralarındaki o yakınlık ya da uzaklık mesafesi bir oyuncu olarak siz de nasıl tarif bulmakta?

- TV dizileri ortamı itibari ile çok daha rahat; ilerleyen bölümlerinde dizinin kendinizi bir oyuncu olarak geliştirmeniz mümkün mesela. Sinema benim için daha bir heyecandır. Yine dizilerde olduğu gibi sahneleri tekrarlama şansınız burada da mevcuttur ama sanki çok fazla lüksünüz de yoktur. Bir hata yaptığınızda bunu önünüzde bölüm olmadığı için kapatma şansınız sinema da yoktur, dizilerde vardır bu. Performansınızı ve konsantrasyonunuzu tam sağlamanız gerekiyor. Örneğin Ekim ayının 1’inde vizyona girecek ‘’Cehennem’’ filminin setinde daha ilk sahnede çok heyecanlandım. Evet bu dizide de oluyor ama biraz daha düşük seviyede. Çünkü sinema çok daha değerli ve emek isteyen özel bir durum.

- Dizinin hemen ardından iki film çalışmanız oldu ki önümüzdeki günlerde seyredeceğiz. Bunlardan biri ‘’Bir Gevrek Bir Boyoz İki de Kumru’’ çekimlerini memleketiniz olan İzmir’de gerçekleştirdiniz.   

- Evet, konusu İzmir’de geçen bir film. Çapraz kurgularla birbirine bağlı olan iki üç tane hikaye var ve bunlar birbirine bağlı aslında hepsi İzmir’de yaşanmış. ‘’Parmaklıklar Ardında’’ dizisinden sonra yine içinde dram duyguları ağır basan bir oyunculuk sergiledim burada da. Dram zaten kendime yakın hissettiğim bir tarz. Yoğun ve acılık bir aşk hikayesi var burada. Tan karakteri bir aşk sancısı yaşadıktan sonra İstanbul’a kaçıyor ve bir süre İzmir’e ayak basmıyor. Neticesini filmde göreceğiz elbette ama döndükten sonra ki ben bunu gerçek hayatta Ogün olarak da yaşıyorum, hayat o kadar hızlı akıyor ki siz ayak uyduramıyorsunuz. Bir sahnemizde mesela Tan karakteri İstiklal’de yürürken şehrin akıcı halini filmde göreceksiniz ama Tan karakteri İzmir’e döndükten sonra da göreceksiniz ki bu kez kendisi hızlı ama görüntüler çok yavaş hani İzmir’in doğasında da bu var zaten. O döndükten sonraki geçmişte kalan aşkı ile yüzleşmesi, dostları ve bıraktıkları ile hesaplaşması ki dramatik yanları ile izleyeceksiniz tüm bu anları. Ortak duygular var bu filmde, bir Hristo karakteri var mesela. Tan ile Hristo’nun. Her ikisinin de İzmir’e dönmesinin bir sebebi var, karşılaştırılmasına tanık olacaksınız ki ikisinin de derdi hem aşkları ile hem İzmir ile barışmak.

- Biray Dalkıran’ın yönettiği ‘’Cehennem’’ az önce de dediğiniz gibi Ekim ayının ilk gününde vizyona girecek ki Türkiye’nin ilk üç boyutlu filmi. Peki buradaki karakteriniz nedir?  

- Karakterim profesyonel bir fotoğrafçı burada. Üzerimde musallat olan bir ruh var ama ruh olduğu için doğal olarak bazı zorluklar çekiyor.

- Bugüne kadar oynadığınız roller içinde siz aslında farklı bir yerden zorluk yaşıyorsunuz anladığımız kadarı ile çünkü oynadığınız roller normal karakteriniz ile bir uzaklık göstermiyor.

- Parmaklıklar Ardında dizisindeki Cengiz  az önce de bahsettiğim gibi gerçek hayatta üstümde olsaydı yine aynı şekilde davranırdı. Bir Gevrek Bir Boyoz İki de Kumru’da da olduğu gibi Ogün de olsa Tan’ın yaptığını yapardı. İnsanlara şöyle geliyor madem kendin gibi hissediyorsun o zaman oyunculukta çok fazla zorlanmıyorsun. Aksine oluyor netice de siz bir oyuncusunuz. Ağlamanızla, gülmenizle, mimiklerinizle, vücut dilinizle birlikte bunu seyirciye geçirmek zorundasınız. Kolay yanları rahatlatıcı ama zor yanları da şu gerçekten hissettiğiniz bir şeyi oynamak oyun oynamaktan daha zor.

- Oyunculuk içinizde büyük bir aşk değil mi? Nasıl tanımlıyor ve nasıl tamamlıyorsunuz?

- Son zamanlarda bir kalıp buldum. Bize biçilen karakterlere elbette çalışıyoruz, neler yapabileceğimizi tartarak sahneye çıkıyoruz ve oynuyoruz. Nihayetinde diyorum ki; oyunculuk bir askıdır, bize biçilen rolleri biz üstümüze teker teker ve gömleğimizden pantolonumuza eksiksiz giyerek, o unsurları tamamlayarak karaktere bürünüyoruz. Eğer bu eklenen kriterler üzerinize güzel oturuyorsa siz o elbiseyi rahat ve şık taşıyorsanız zaten o karakter olmuş oluyor.

- Genel olarak ne tarz roller bekliyorsunuz bundan sonrası adına? Özellikle çalışmayı istediğiniz bir yönetmen, birlikte oynamayı istediğiniz bir oyuncu var mı? Keşke içinde olsaydım dediğiniz bir proje mesela?

- Yapı olarak ben hareketli sahnelere alışık bir adamım. Benzer bir iki tane TV filmi oldu böyle çekmiş olduğum ki kendimi daha yakın hissediyorum bu tarz projelere. Bir yönetmen ya da bir oyuncu ismi verirsem klişe olacaktır. Son zamanlarda izlediğim, büyük ses getiren ‘’Nefes’’ filmini kıskanarak izledim mesela. O kadroda olmayı isterdim diye düşünüyorum. Komedi çok severim mesela ama bu tarz bir proje olmadı. Dram sanki hayatıma daha yakın geliyor ve daha keyifli geliyor.

- Bir web adresiniz var ve sizi takip eden izleyicileriniz ile gayet güzel bir sıcaklık gördük orada. Tek tek sorularına yanıtlar veriyorsunuz ama bütününde size en çok ne soruluyor, ne merak ediliyor adınıza, nasıl bir ilişkiniz var onlarla.

- Yeni projeleri çok merak ediyorlar ve ben de elimden geldiğince, durumlar netleştikçe yanıtını veriyorum kendilerine. Elbette gerçek hayatımda nasıl bir portre içinde olduğum merak ediliyor ben de bu anlamda bilgilendirmeye çalışıyorum.

Yine dikkat ederseniz site içinde bir de bölüm vardır ‘’Behçet Uz Çocuk Hastanesi’’ başlığı altında. Kan bağışı konusunda maalesef insanlarımız çok duyarsız. Ben mesela yaklaşık on senedir İzmir’de bu hastanede gönüllü donörlük yapıyorum. Oraya gitmeden belki bu denli anlamıyorsunuz ama gördükten sonra bu durum baskın bir hal durumunu alıyor ki kayıtsız kalamıyorsunuz. İnsanları ona yönlendirmeye çalışıyorum.

Bu arada şiirler yazıyorum ve bunları bir kitapta toplamayı düşünüyorum. Elde edilecek geliri tamamen bağışlamak istiyorum bu anlamda. Başka yapılabilecek her şeye de varım. Yeter ki hayatların kurtulmasına küçük de olsa bir katkımız olsun. Ülkemizde maalesef bazı işler çok ağır işliyor ve çeşitli prosedürlere dayanıyor. Defalarca yapmak istediğim şeylerin önünde bu tarz engellerle karşılaştım ve şikayetlerim hep yanıtsız kaldı. Bu konunun üstesine tüm duyarlı insanlarla birlikte fidelim istiyorum.

- Çalışmalarınızın haricinde kalan vakitlerinizde neler sizi mutlu ediyor, nasıl bir portre ile karşı karşıya kalıyoruz burada?

- Yaşam tarzım çok lokal. Yedi sekiz senedir İstanbul’dayım. Dört beş adresten fazla bir yere dağılmayı düşünmüyorum. Gece yaşantım yoktur mesela çok özel buluşmalar olmadığı sürece dışarıda olmayı sevmem. Beraberinde sevgili Hazım Körmükçü ile çok güzel bir dostluk içindeyiz. Onun stüdyosunda keyifli paylaşımlarımız oluyor. Deneyimlerini aktarıyor bana mesela dublaj öğreniyorum kendisinden ara ara müzik bile yapıyoruz :) Bunun dışında fırsat buldukça İzmir’e gidiyorum. Balıklıova köyünde olmayı seviyorum zaten ailece orada yıllara dayanan bir mazimiz var. Oraya gitmeyi, dalış yapmayı, teknemle uğraşmayı çok severim.  

- Ve bu keyifli söyleşiyi aşkla noktalayalım mı? Aşkı nasıl tanımlıyorsunuz, aşka dair biriktirdikleriniz nedir, aşka inanıyor musunuz?

- Onu tanımlayan biri var mı gerçekten :) Akıl, sır erdirilemez bir şey; akli dengeniz tamamen kaybolabiliyor. Bir de ben zamanla hissetmekten biraz daha uzağım sanki, ilk gördüğünüzde ya da yakın bir süre içerisinde yakalandığını düşünüyorum bu hissin. İnanmıyorum demek saçma olur. Adı aşk mıdır sadece sevgi midir bilmiyorum ama yoğunlaştıkça sanki bir şekilde gözler parlıyor :)

 

 

Alev Akyol'a teşekkürler ...

 

Ogün Kaptanoğlu Web Sitesi

 

 

EKİM 2010