müzik - hâl / Tanju Aşanel

 

- ‘’Kendime Söylediğim Yalanlar’’ ilk albümünüz. Henüz çok yakın dinleyicisi ile buluştu ama albümden önce sizin uzun bir yolculuğunuz oldu ve hepsine kısa kısa dokunalım istiyorum. Müziğe atılan o ilk adımlar ve o yıllardaki heyecanlar; bugün baktığınızda nasıl anımsıyorsunuz o yılları?

- Aslına bakarsanız 1996 yılında yayınlanmış ama gereken yerlere ulaşamamış bir albümüm daha var.  Henüz 24 yaşındaydım ve 90’lar pop müziğinin patladığı bir dönemdi. Müzik sektörü de henüz cesur rock yapımlara açık değildi. O yüzden ‘'Kendime Söylediğim Yalanlar'’ a ilk  albümüm demek doğru olur.

1988 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi’ne girdiğim yıldı. İlk sahne deneyimlerimi de bu yıl yaşamaya başladım. Küçük barlarda ve okuldaki etkinliklerde sahneye çıkıyordum. 1991 yılında ise o yıllarda İstanbul’un en önemli kültür sanat ve eğlence merkezlerinden birinin işletme ortağı olarak hem sahneye çıktım hem etkinlikler düzenledim. 93 yılından itibaren Serdar Öztop, Mehmet Tez, Haluk Polat, Zeynel Balaban, Murat Çimenli gibi pek çok değerli müzisyen arkadaşımla Network, Sunday gibi gruplarla Rock camiasının rağbet ettiği pek çok yerde sahne aldık.

1996 yılında Serdar Öztop’la bir albüm kaydettik ve az önce anlattığım süreci yaşadık. O albümün devamındaki konserlerde ise Cem Özkan, Serkan Aşanel ve Güvenç Kaplan’la birlikteydik. Onlarla İstanbul Rock Festivali’ne ve pek çok organizasyona katıldık.

2004 de ise 2 yıl süren Kolpa isimli bir grubum vardı. Şu anda bu isimle albüm yapan bir başka grup daha olduğunu duyuyorum.

Müziğe atıldığım ilk günlerdeki heyecanımdan henüz bir şey kaybetmediğimi düşünüyorum.

Müzisyenin hiç büyümeyen bir tarafı olmalı. Ve de sizin etrafınızdaki insanların da bu hiç büyümeyen kocaman çocuğa sabrı.

O heyecan bittiği anda müzisyenin müzik yaşamı bitmiş sayılır.

- Rock dinleyicisinin hafızalarında özel yer eden albümlerden biri olan ‘’Sular Yükseliyor’’ isimli karma albümde yer aldınız ve önemli grupların, solistlerin yer aldığı bir çalışmaydı. Bu albüme katılımınız nasıl oldu ve size neler kattı beraberinde?

- Bu tür karma albümlerin sesini duyurmak isteyen ama albüm aşamasına gelememiş olanlar için bir fırsat olduğunu düşünüyorum. Fakat bildiğim kadarıyla ‘Sular Yükseliyor’ ilk albümüm için birlikte çalıştığım yapım firmasının bir toplu promosyonuydu.

Ayrıca 2010 İstanbul Kültür Başkenti etkinlikleri için yapılan ‘Songs for Istanbul’ seçkisinde de bir şarkıyı seslendirdim.

2010 yılı içinde şu an çalışmalarına başladığımız 2 tane karma albüm hedefi var. Kendi firmam ‘Herşeye Rağmen Müzik’ ten yayınlayacağımız albümlerden biri ‘Rock’ diğeri ise ‘Jazz’ yapıtlarına yer verecek.

- Biyografinizde dikkatimi çeken bir şey de gerek tek başına gerek kurduğunuz gruplarla 4000’in üzerinde gerçekleştirdiğiniz performanslarınız. Bu çok dikkat çekici gerçekten ve kesinlikle üzerinde durulmalı. Sizin için sahne, sizin için bu performanslar, dinleyici ile buluşmalar dünden bugüne nasıl bir renkti? Nasıl tatlar, nasıl deneyimler kazandırdı size?

- 1988 - 2002 yılları arasında neredeyse her gece sahneye çıkıyordum. Bunlardan pek çoğu gitarım ve armonikamla tek başıma yeraldığım performanslardı.

2002'den sonra ise İstanbul dışında daha fazla sahne çalışması oldu. 1989 yazından beri aralıksız her yıl güney sahillerindeki turistik işletmelerde sahne alıyorum. Bu sahne çalışmalarında daha çok yabancı dillerde şarkılar yorumluyorum. Esprili bir sunumla yaptığım bu performansların çok ilgi çektiğini söyleyebilirim. daha çok İskandinav ülkeleri, Hollandalı  İrlandalı ve Britanyalı dinleyicilere hitap ederken müziğin ne kadar evrensel bir değer olduğunu ve direkt bir iletişim yolu olduğunu fark ediyorsunuz. Diyebilirim ki sadık dinleyici açısından en fazla kitlem  Avrupa‘da şu an .

Türk dinleyici ve Avrupalı dinleyici arasındaki farktan da bahsetmeden geçemeyeceğim. Türk dinleyiciye şarkılarınızı kabul ettirebilmek için önce o dinleyicinin tercihlerine uygun onlarca şarkı çalmak zorundayken Avrupalı dinleyici öncelikle kendi bestelerinizi duymak istiyor.

- 2005’ten bu yana bu soluk bambaşka bir çizgide devam etti diyebilir miyiz adınıza. Zira Sangria ismi altında Küba ve Latin - Rock tarzında bir sahne deneyimi yaşadınız ve bundan biraz kısaca bahsedebilir miyiz? Bu çizginin nasıl bir dinleyicisi vardı, nasıl bir soluk oldu adınıza bu yolculuk?

- Çok sevdiğim müzisyen arkadaşlarım Bülent Ay ve Gökhan Avcı’yla tamamen eğlence amaçlı bir grup kurmuştuk ve her tarzda şarkılar söylüyorduk. Daha sonra aramıza Kübalı arkadaşımız Andres katıldı. Bülent Türkçe ben İngilizce şarkıları söylerken Andres de latin şarkılar söylüyordu. Andres ayrıldığında ise bu şarkıları biz söylemeye devam ettik. Grup ilgiyi çekti ve pek çok yerde Latin grubu olarak anıldık. Bu kadro Ferhat Hasanoğlu, Serkan Aşanel ve Vecihi Akın gibi değerli arkadaşların da katılımıyla büyüdü ve 4 yıl devam etti. Dinleyici kitlesi için söylenebilecek tek şey var: Latin müzik dinleyicisi olduğunu söyleseler bile insanlar en fazla 1 saat konsantre olabiliyorlar. Sonrasında ise her zaman dinledikleri müziği talep ediyorlar.

- Yıllardır müzik ile böylesi iç içeyken bir albüm gelmedi sizden. Ama bu albüm ile birlikte öğrendik ki uzun bir süredir hazırlığı içindeydiniz. Peki nasıl karar verildi bu çalışma için; doğru zaman mıydı artık ve de nasıl bir hazırlık süreci yaşadınız adınıza?

- Aslında doğru zaman olup olmadığı zamanla anlaşılabilecek bir şey. Bir albüm aşamasında yaşanabilecek zorlukların en önemlisi maddi zorluklardır tahmin edersiniz. Fakat ben bahanelere sığınılmaması gerektiğini düşünüyorum.

1999 senesinde başladığım kayıtlar deprem, kriz vs. gibi nedenlerle hayata geçmedi. 2003 yılında bu albümün yarısını bitirmiştim ama kayıtlar stüdyodan bir şekilde yok oldu.2007’de yeniden kayıtlara başladım ama bu sefer de yapımcım ortadan yok oldu. Tüm bu tersliklere rağmen yılmadım. Bu işi en iyi prodükte edebilecek kişinin kendim olduğunu düşündüm ve bir yapım firması kurarak kendi albümümü yayınladım. Albüme müzisyen dostlarımın da büyük katkısı oldu. Arkadaşlarımın pek çoğu karşılık beklemeden destek oldular. Yoksa albümün bütçesi altından kalkılamaz boyutlarda olurdu.

Çalışmada Bülent Ay, Gültekin Kaçar, Serkan Aşanel, İsmail Soyberk, Kenan Vural, Hakan Caneroğlu, Tuncer Tunceli, Vecihi Akın, Bülent Akbay, Meltem Taşkıran, Eser Taşkıran, Barbaros Büyükakkan, Pieter Snapper, Arzu Alsan , Jan İbar gibi pek çok müzik adamı yer aldı.

- Bir şarkı hariç tüm çalışmaların sözü ve müziği size ait; beraberinde de başarılı aranjörlerin, müzisyenlerin katkısı ile ‘’Kendime Söylediğim Yalanlar’’ artık elimizde. Bu albümü bize bütünü ile nasıl tarif edebilirsiniz; sözlerinden müziklerine, enstrümanlarına nasıl bir çalışma var karşımızda? Ve elbette çok yeni ama yorumları gelmeye başladı mı tarafınıza?

- Bir albümü tarz olarak kategorize etmenin satış teknikleri dışında bir anlamı olduğunu düşünmeme rağmen herhangi bir alt kategoriye dahil edilmeksizin rock olarak anılmasından yanayım. Günümüzde kaydedilen ve rock olarak sınıflandırılan yerli albümlerle ilgili benim ölçütüm şudur: elektro gitarları ortadan kaldırdığınızda ne duyuyorsunuz? Duyduğunuz şey türküyse o türküdür, arabeskse arabesk, sanat müziğiyse sanat müziği. Yani Türkiye’de halen rock başlı başına kabul edilebilir bulunmadığı için farklı müzik formlarını bize rock diye sunuyorlar ve biz de ‘eyvallah’ diyoruz. Rock müzisyeninin isyankârlığıyla arabeskin teslimiyetçi söylemini kendi adıma bağdaştıramıyorum.

Albümümün tarzını tek cümleyle özetlemek gerekirse: Ara sokaklara sapmayan, başka müzik tarzlarına göz kırpmayan, batı standartlarında ve sulandırılmamış bir rock.

İlk tepkiler albümün genelindeki tavırla ilgiliydi. Şarkılarımda günümüz yaşam biçimi içinde insanın gitgide yalnızlaşması, kendine yabancılaşması, ayakta kalma çabasını aktarmaya çalışmanın yanı sıra insan ilişkilerinin olumsuz yönde değişimine olan tepkimi aktarmaya çalıştım. Herhalde ‘ sen beni terk ettin, ben de yandım bittim kül oldum ‘ dışında sözler pek çok kişiyi memnun ediyor

- Albümün ilk klibi ‘’Ben Yolcuyum’’ isimli çalışmanıza çekildi. Albüme dair başka neler bekleyecek dinleyiciyi? Örneğin kuşkusuz sahne performansınız olacak ve belirlenen bir program var mı şu anlamda? Dinleyicinizi siz adınıza önümüzdeki günlerde neler bekleyecek özetinde

- ''Ben yolcuyum’' daha önce verdiğim konserlerde olumlu tepki alan şarkılardan biriydi ve ilk klip olarak bu şarkıyı seçtik. Bir sonraki klip için de çalışmalara şimdiden başladık ve büyük bir ihtimalle nisan sonunda onu da çekeceğiz.

Albüm sonrası ilk konser Beyoğlu Mask'ta 02 Nisan Cuma günü olacak. Tuncer Tunceli, Bülent Akbay, Mert Topel ve Serkan Aşanel’den oluşan bir ekiple sahnede olacağız. Nisan ayı sonlarına doğru da albümün lansman konserini planlıyoruz.

Tabii ki albüm yayınlayan herkesin ilk amacı şarkılarını en geniş kitlelere ulaştırmak ve onlarla direkt ulaşmak. Bunun  en dolaysız yolu da konserler. Kısa zaman içinde müzikseverlerin talepleri doğrultusunda konser organizasyonları içinde yer almak istiyorum.

- Ve ‘’Herşeye Rağmen Müzik’’ dediniz ve bu isimle bir de yapım şirketi kurdunuz. Albümünüz de zira bu etiketle bizlere ulaştı. Yine geçtiğimiz aylarda ‘’Parti’’ grubunun da albümü bu etiketle yayınlandı. Yapımcı kimliğiniz ile ilgili önümüzdeki günlerde başka projeler var mı peki? Bu anlamda nasıl bir kritiğiniz var?

- '‘Herşeye Rağmen Müzik’' bir ihtiyacın ötesinde bir zorunluluktan doğdu. Ülkemizdeki müzik sektörünün sanatçıya bakışında rahatsız olduğum noktalar vardı. Pek çok yapımcıyla albümün yapım aşamasında görüştüm ve benimle aynı bakış açısına sahip bir yapımcıyla maalesef tanışmadım. Sanatçının özgür ve özgün üretimlerine müdahale edilmemesi taraftarıyım. Bu yüzden hem kendi albümüm hem de benimle aynı düşüncedeki pek çok müzisyenin albümlerini yayınlamasının önünü açmak istedim. ‘'Herşeye Rağmen Müzik’'  olarak yayınladığım ve yayınlayacağım tüm albümlerin gelirinin tamamını da sanatçıya bırakıyorum. Yani bir anlamda bir müzisyen komünü ya da birliği diye de düşünebilirsiniz.

- Yine gerek müzisyen gerek yapımcı kimliğinizi bir araya getirelim ve sizden bir de şu andaki müzik piyasasını değerlendirmenizi isteyelim o halde? Yaşanan birçok olumsuzluğa rağmen yaşanan bu hareketlik doğru bir gidişte mi? Müzik dünyasında bir yanda adeta herkes albüm yaparken bir o kadar kişi de çalışmalarını doğru yerlere ulaştıramamanın içinde ve beklemede? Genel olarak bu duruma bakışınız nedir?

- Bu konuda o kadar olumsuz şeyler söyleniyor ki bir şeyler yapmak isteyen müzisyenlerin gözü korkuyor. Müzisyenler yalnızca müziğiyle varolmak kaygısı taşıyorlarsa korkacak bir durum yok. Ama bu iş sabır, emek ve her şeyden önemlisi başlangıç için maddi bir destek gerektiriyor.

90 ‘lı yıllardaki türk-pop patlamasından farklı bir şey yaşanmıyor şu anda da. Kayıt olanaklarının kolaylaşması ve ucuzlaması elinde kaydedecek materyali olan herkesi albüm yapmaya itiyor. İnternetin cazip bir medya olarak algılanması da her şeyi kolaymış gibi gösteriyor.

Sonuçta gerçekten elinde iyi şarkılar olan ve sabır gösterenler önümüzdeki yıllarda da yoluna devam edecek. Sadece medyanın ve büyük müzik firmaları tekelinin zorla kabul ettirmeye çalıştığı işler de yok olup gidecek.

Müziğin mecraları da aslında gitgide daralıyor. Kriz sonrası pek çok müzik dergisi ve müzik programı yayından kalktı. Dolayısıyla müzisyenin müziğini duyurması için iki yol kalıyor: Bol bol çalarak kendi kitlelerini oluşturmak ve kısıtlı mecrayı doğru kullanmak. Müzik kanallarının pek çoğunun bağımsız yapımlara daha fazla yer vermesini diliyorum. 

- Müzik dünyasında dünden bugüne kadar kimler sizi müzikleri ile bütünledi, kişilikleri ile büyüledi? Çok özel müzisyenleriniz kimler oldu bu anlamda? Yine son yıllarda kimleri başarılı buluyorsunuz ve takip etmeye çalışıyorsunuz? Özellikle çalışmayı istediğiniz ya da birlikte bir projenin içinde keşke yer alsam dediğiniz isimler var mı?

- Müziğe ilk başladığım yıllardaki idollerim MFÖ, Bülent Ortaçgil, Fikret Kızılok, Barış Manço ve Cem Karaca’ydı. Neil Young , Bob Dylan ve America şarkılarını çalarak profesyonelliğe adım attım. Crosby Stills Nash and Young, James Taylor, Crowded House, Dire Straits ve Led Zeppelin dinlemekten hiç vazgeçmedim.

İnsanlar şarkılarımı Bülent Ortaçgil şarkıları kadar derin, Mazhar Alanson kadar direkt, Cem Karaca kadar içten buluncaya kadar şarkı yazmaya devam edeceğim.

Şu aralar en çok dinlediklerim Jack Johnson, John Mayer, Kings of Convenience, Donavon Frankenreiter, Manic Street  Preachers ve Stereophonics. Bizim cenahtan ise Kenan Vural’lı Yüksek Sadakat, Emre Aydın, Umut Kaya ve Mor ve Ötesi’ni başarılı buluyorum. Mazhar Alanson’la aynı sahneyi paylaşmak isterim.  Bülent Ortaçgil’le de birlikte şarkı yazmak isterim.

- Ve son olarak müziğe dair tüm her şeyi bir yana bırakmamız gerekirse kalan harici vakitlerinizde neler sizin dünyanızda önemlidir? Hayatınızın diğer renkleri nelerdir de diyebiliriz; sizin için başka hangi tatlar mutluluktur da diyebiliriz?

- Hem yapımcı hem müzisyen olduğunuzda günün büyük bir bölümü müzikle geçiyor. Diğer zamanlarda sevgili eşimle, annem ve kardeşimle zaman geçiriyorum. Çok sevdiğim dostlarıma ve yakın çevreme son zamanlarda fazla zaman ayıramadığımı söyleyebilirim. Beşiktaş’ta oturuyorum ve sıkı bir Beşiktaş taraftarıyım. Tüm semtin büyük bir tribün gibi olduğunu bilirsiniz. Semtte sabah sohbetlerimiz futbolla başlar futbolla biter.

Geçen yıl yazmaya başladığım bir film senaryosu da zaman bulabildikçe hayat bulacak.

- Albümünüzü keyifle dinlemeye devam ederken daha nicesinde, nice söyleşi ile buluşabilmeyi dilerim; çok teşekkür ederiz.

- Ben çok teşekkür ederim. Albüm sonrası ilk röportajımı sizinle yapmak onur verdi. İyi çalışmalar.

 

 

Ben Yolcuyum

Söz - Müzik: Tanju Aşanel

 

Tanju Aşanel Web Sitesi

Söyleşi : Kadri Karahan / Mart 2010